29 Haziran 2010 Salı

Boyoz Üzerine Birkaç Satır

Gözlerim boyoz gibi açık, İzmirlilerin boyoz yemesini seyrediyorum. Kemeraltı’nın göbeğindeki esnafın göbeğini büyüten, yumurtanın mütemmim ciyüsü, gevreğin biraderi, kumrunun rakibi, kahvaltının tekerleği boyoz. İzmir dışındakiler sadece adını bilir, yedirdiğinizde ise pek bişey bulamazlar ama İzmir’den gidince onu da özlerler, tıpkı imbatı, kumruyu, kızları özledikleri gibi. Ben en çok hayret etme anlamında kullanılan „Gözlerini Boyoz Gibi Açtı“ deyimini seviyorum. İşte size yıllar önce çizilmiş, İzmir sevdalısı bir karikatür sanatçısının kaleminden boyoz. Halil İ. Yıldırım şimdi Ankara’da Takvim gazetesinde çizerken boyozu özlüyordur.

Boyoz Hakkında

Boyoz İzmir'e özgü ve İzmir damak tadı ile özdeşleşmiş Türkiye'nin başka yerlerinde çoğu kez ya sadece ismi bilinen ya da ismi bile bilinmeyen yağlı un da denen özgün bir hamurişidir. Başka yerde bulunmadığı veya hakikisi yapılmadığı için boyozun gurbetteki İzmirliler için özel bir anlamı vardır.


Boyozu İzmir mutfağında 1492 sonrasında İspanya'dan kovularak İzmir'e yerleşen Sefarad Yahudi toplumunun kazandırdığı konusunda bütün kaynaklar hemfikirdir. Yine İspanyol kültürünün uzantıları olan Arjantin Şili Peru Meksika gibi ülkelerde de özellikle Sefarad kökenli nüfus grupları arasında ve özellikle peynirli ve ıspanaklı türleri sıklıkla hazırlanmakla ve beğeni ile tüketilmektedir.


Boyozun ilk çıkışını atık hamur malzemesinin değerlendirilmesine bağlayan kaynaklar bulunmaktadır. Boyoz ismi de neredeyse kesin surette İspanyolca "bollos" (bohça) kelimesinden türemiştir. İzmir dışında hiçbir şehirde ticari olarak piyasaya sunulmadığından İzmir’in böreği olmuştur. Rivayete göre İzmir'de boyozun en iyisini Boyozcu Avram Usta yapmış o öldükten sonra İzmir'de boyozlar "Avram Usta’nın boyozu" adı altında satılmıştır. Avram Usta'nın devrettiği geleneği günümüzde Alsancak Dostlar Fırını'nın sahibi Halim Usta ve başka ustalar yaşatmaktadır.


Halim Usta'nın tarifine göre öncelikle hamur yoğrulup top şeklinde 2-3 saat tavada dinlendirilir. Daha sonra elle tabak genişliğinde açılıp bir süre daha dinlendirilen hamur daha sonra yine elle sallanır ve tekrar açılır ve rulo yapılıp 1-2 saat daha dinlendirilir. Kulak memesi kıvamında kopma noktasına geldiğinde tavalara sıralanır ve küçük toplar halinde kesilerek yarım saat ile bir saat arasında nebati yağ içinde bekletilir. Çok yüksek ateşte tepsi ile fırınlanmadan önce kat kat ipince açılmış olan milföy yufkanın arasına içlik malzemesi (peynir ıspanak vs.) de konulabilirse de hakiki boyoz sade olur. Hamurun özelliği un çiçek yağı ve tahin karışımı ve tuzlu olmasıdır.


İzmir'de Konak metropol ilçesinin Mustafabey (ünlü Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nin bulunduğu semt) Kordon Pasaport Karantina gibi muhitleri Tepecik (Yenişehir) mahallesi ve Bornova metropol ilçesi boyozla birlikte anılan yerlerin başında gelir. Çay ve bol karabiberli haşlanmış yumurta boyozun vazgeçilmez refakatçileridir. Hatta bazen boyoz ve yumurta adedi "üçe bir" "beşe iki" gibi bir arada sipariş edilir. Yağlı kalorili ve pasaklı (etrafa saçmadan yemek imkansızdır) olmakla birlikte enfes bir sabah kahvaltısı malzemesidir ve içkili kafaya çok iyi gelir. Kaynak: http://www.frmck.com/ilginc-ve-enteresan-bilgiler/87393-boyoz-nedir.html

21 Haziran 2010 Pazartesi

Körfez Vapurları

İzmir’i Karşıyakası’na, Karşıyaka’yı İzmirine bağlayan vapurlar olmadan İzmir hakkında bir şey söylemek imkansızdır. Efes, Bergama, Kordon, Alaybey, Yalova ve daha pek çok isim, İzmirlilere sadece birer vapur olmalarından başka, çok daha özel şeyler ifade eder. Uzun yıllardır İzmir’de sefer yapan Körfez vapurları ise İzmir’in canlı tanıklarıdır.
Günün her saatinde farklıdır Körfez Vapurları. Denizin üstündeki ışık oyunlarından denizin kokusuna, inip binen yolcularından martıların haykırışlarına kadar her saat farklı bir deniz üzerinde, farklı vapur vardır sanki. Sabah ayazında, öğle sıcağında, tatlı meltemle gelen gün batımında yediden yetmişe herkes, vapurdayken denizden gelen tatlı nefesi solur birlikte. Yorgun yürekleri sesi ve dinginliğiyle dinlendirirken, ikindi çayıyla yaşam mücadelesi için güç verir bu kentin yorgun ama çalışkan vapurları. Vapur yolcuları arasında geçen tatlı sohbetler, yemek tariflerinden Çeşme sefasına kadar birçok konuyu içerir. Belki de o sohbetlerdir, yolcuları Körfez Vapurlarına müptela eden.
İki yakanın aşıklarının tek yürek olduğu körfez vapurları şairlere, bestekarlara, fotoğraf tutkunlarına sonsuz sayıda enstantane verir. İzmirli fotoğrafçıların ya da İzmir’e konuk gelenlerin kordon boyunda çektikleri her karede körfez vapurları bulunur. Körfez vapurları İzmir’in ve denizin ayrılmaz bir parçası olarak fotoğraf karelerini süsler. Ali Kocatepe de ünlü şarkısında körfez vapurlarının kordonboyu faytonlarla dans ettiğini söyler. İzmir'de çekilen filmlerin hemen hepsinde bir vapur sahnesi vardır.

İzmir'e gelip te körfez vapurunda çay içmemek İzmir'i yaşamamak demektir.

Fotoğraf: Onur Tek ve Alper Çakıroğlu Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi HİR öğrencileri
Körfezde Seyrü Sefer Sergisinden

16 Haziran 2010 Çarşamba

İzmir Metrosunun Gülen Yüzü Dünyada Yok

Metro istasyonları kentlerin can damarları. Metrolar, basit bir taşıma aracından öte kentteki insan ilişkilerinin doğasını kısa bir film gibi yansıtan bir solukta okunan şiir dizeleri.
İzmir metrosu, dünyanın birçok yerindeki metrodan çok kısa bir hatta hizmet veriyor veson beş yılda kentte ulaşıma çare yerine dert haline geldi. Trafiğe kapanan yollarla, dükkanların önüne çekilen demirperdelerle eziyetin dozu son günlerde iyice arttı ve daha artacak gibi gözüküyor. Metroyla bu aralar düşüncelerimiz şikayet ve kızgınlıklarla dolu. Ancak İzmir metrosuyla ilgili olumsuz çağırışımların altında, yer altında eşine az rastlanır samimi ve içten bir dünya var.

Mimarı tasarımından mı, hizmet verdiği güzergahın kısalıdığından mı yoksa İzmir’in metrosu olmasından mı bilinmez metro geçen yıllara inat o insancıl havasını korumaya devam ediyor. Her yerin temiz olması, çalışanların genç ve güler yüzlü olmaları da önemli bir etken olsa gerek metronun güler yüzlü görünümüne. Akşam saatlerinde seyrek te olsa çalan canlı müzik, birbirinden güzel fotoğraf sergileri, tiyatro ve konser afişleriyle her geçen gün daha canlı bir yer haline geliyor. İzmir’de otobüslerde genç yolcular yaşlılara, bayanlara yer vermekten kaçınırken metroda adeta yarışıyorlar. Gidecekleri mesafe kısa diye oturmak kimsenin umrunda değil belki ama diğer kentlerdeki metrolarda genelde herkesin yüzü asık iken İzmir metrosunda yolcular misafirliğe gelmiş gibi duruyor. Metroda çocuklara küçük hediyeler veriliyor, bazen sohbetlere ortak olup memleket kurtarılıyor, bazen de gençlere öğütler veriliyor. Yol, yön soranların yanında yaşlılar dertlerine deva arıyorlar, tavsiye edilen doktor isimleriyle belki de buluyorlar. Heryerde olduğu gibi metroda, özellikle sabah saatlerinde itiş-kakışlar da oluyor ama onlar da diğer yolcuların gayretiyle tatlıya bağlanıyor.

Özendiğimiz Avrupa Birliği ülkelerinin metrolarında, trenlerinde ise hemen herkes kitap-gazete okuyor, entellektüelliğe hayran kalıyorsunuz ama sabah vaktinde insancak bakan bir sıcak yüz görememek ürkütüyor, belki yere yığılsanız kimsenin ilgilenmeyeceğini düşünmek ise korkutuyor. Yurtdışından gelenler belki metro camından görünen gecekondulara, çıkma otomobil parçalarına hayretle bakabilirler ilk defasında ama uzun süre metroya binince onlara bakan gülen gözlerin büyüsüne kapılıp bu kente daha çok bağlanıyorlardır belki de.

İzmir metrosu inşaatının yıllardır getirdiği eziyete, kente vereceği kolaylıklar ve güzellikler için katlanıyoruz. Yerin altında duran ve kısacık ta kullandığımız metromuz için biraz daha sabır etmemiz yerinde olacak.

Not: Metro ve trenlere bindiğim kentler: Londra, Paris, Brüksel, Prag, Floransa, Ankara, İstanbul; gözlem için yeterlidir dilerim.

FerahOnat

5 Haziran 2010 Cumartesi

Kemeraltı Bizi Çağırıyor


Kemeraltı’nın her köşesi başka bir renk, başka bir öykü... Şerbetçisinden turşucusuna, müzisyeninden simitçisine, dilencisinden eylemcisine, işportacısından baloncusuna ayrı bir masal saklı her bir taşında.

Saat kulesindeki popstar prenses, kurukahveciler, baharatçılar, taze meyve suları gelenlere enerji veriyor. Gelinlikler, sünnetlikler, takılar, tokalar, cıvıl cıvıl kumaşlarla her vitrini ayrı bir rüya vaadediyor. Bakırcılar, gümüşçüler, boncukçular, iplikçiler el emeğinin göz nurunun değerini hatırlatıyor.

Yorgun yüreklere kahve, karnı acıkana en ucuzundan bir öğün, sevdiğini özleyene en güzelinden binlerce çeşit hediye bulabilmek insana yaşama sevinci veriyor.
Çin işi, japon işi, hint işi, Anadolu işi bezemeler, boyamalar, işlemeler, oymalar, kakmalarla kimi sokaklar bir dünya pazaryerini andırıyor.

Bilmediğimiz, görmediğimiz, duymadığımız, koklamadığımız, tadmadığımız Kemeraltı keşfedilmeyi bekliyor.
Yazı: F. Onat
 

İzmir Yazıları

Bu blogta İzmir ve İzmir sevgisiyle ilgili yazılar bulacaksınız.