5 Kasım 2013 Salı

14. İzmir Kısa Film Festivali/ 19-24 Kasım 2013

 

Türkiye'nin en büyük Kısa Film Festivali 14 yaşında...

14. Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali
Bu yıl 14.cüsü yapılan ve İzmir'in tek film festivali olma özelliğini taşıyan Kısa Film Festivali başarıyla yoluna devam ediyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon bölümü mezunu Kayhan Kırmızıgül'ün önderliğinde süren festival dileriz 50. yılını da görür ve İzmir'in gururu olmaya devam eder.
 
Türkiye'nin en büyük kısa film festivali olan  İzmir Kısa Film Festivali'ne 14. yılında 63 ülkeden 1365  film festival programında yer almak için başvuruda bulundu. 19 Kasım 2013 tarihinde gerçekleştirilecek olan açılış töreni ile başlayacak olan festival, 23 Kasım 2013 tarihinde gerçekleştirilecek olan ödül töreninin ardından 24 Kasım 2013 tarihinde son bulacak.

Festival, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın ve Başbakanlık Tanıtma Fonunun önemli katkıları ile İzmirli sinema severlerle ücretsiz olarak Fransız Kültür Merkezi'nde buluşacak. Bu yıl da festival izleyicileri Oscar, Bafta, Cannes, Berlin, Oberhoussen ve diğer önemli festivallerde ödül kazanmış filmlerin yanısıra, ilk kez gösterime giren filmlerle de buluşacak.
 

Festivalin Jüri Üyeleri

İzmir Kısa Film Festivali'ne, ulusal ve uluslararası alanda gerçekleştirilecek olan yarışmada finalist filmleri değerlendirmek üzere ve Altın Kedi Ödüllerini sahipleri ile buluşturacak olan her yıl Türkiye'den ve dünyadan sinema alanında uzman isimlerden seçilerek oluşturulan 14. İzmir Kısa Film Festivali jürisi yine birbirinden değerli isimleri ağırlıyor.

Yavuz Özkan / Yönetmen

Hüseyin Karabey / Yönetmen

Burak Göral /Sinema Yazarı

İrene Genhart  /Sinema Yazarı

Betül Aksoy / Arkas Sanat Merkezi Yöneticisi

Bede Chang / Hong Kong Film Festivali Program Direktörü

Solmaz Panahi / Oyuncu

 
Altın Kedi Ödülleri 2013

14. İzmir Kısa Film Festivali, ulusal kategorileride 10 film  ve uluslararası kategorileride 10 film Altın Kedi ödülü için yarışacak.

Genç Oyunculara Altın Kedi Ödülü...

Festival ilk kez 2011yılında, ulusal filmler alanında “Genç oyunculara destek verme ve tanıtımlarına katkıda bulunma amacı” ile yeni bir dal tesis etmiş ve “Genç ve umut veren oyuncu” dalında Altın Kedi Ödülü vermişti. Bu yılda  “Genç ve umut veren oyuncu” ödülü verecektir.

Özel Bölümler...

 Sinemada Ses
14. İzmir Kısa Film Festivali kapsamında yarışma bölümleri dışında Küratörlüğünü Elhum Shakerifar'ın yaptığı ve ingiltere, Gürcistan ve Avusturya yapımı 5 filmden oluşan ''Sinemada Ses'' başlıklı özel bir bölüm yeralacak.

 Arap Dünyası
İzmir Kısa Film Festivali kapsamında her yıl farklı coğrafyalardan filmler sinemaseverlerle buluşmak üzere festival programında özel bir başlık altında toplanmaktadır. 14. izmir Kısa Film Festivali'de bu yıl arap dünyasına özel bir program hazırlandı.  Lübnan, Suudi arabistan, Mısır, Filistin, Qatar veFas yapımı filmlerden oluşan bir program sinema severlerin beğenisine sunulacak.

 Jafar Panahi'nin çocukları Solmaz Panahi ve Panah Panahi İzmir'de...
İran Yeni Dalga sinemasının etkili isimlerinden, dünyaca ünlü yönetmen-senarist-yapımcı Jafar Panahi'nin ''Bu Bir Film Değildir''in özel gösterimi yapılacak. Gösterim sonrası iranlı ünlü yönetmenin Venedik Film Festivali’nde Altın Aslan ödülü alan "Daire" adlı filminde oynayan kızı Solmaz Panahi ve oğlu Panah Panahi ile bir söyleşi gerçekleştirilecek.

"This Is Not A Film/Bu Bir Film Değil" özel gösterimi
14. İzmir Kısa Film Festivali'nde özel gösterimi yapılacak olan "This Is Not A Film/In Film Nist-Bu Bir Film Değil" adlı filmde Panahi, hapiste temyiz sonucunu bekleyerek geçirdiği günlerini aktarırken İran sinemasının şu andaki durumuna da ayna tutuyor. Panahi, yönetmen arkadaşı Mojtaba Mirtahmasb’ı tutuklu bulunduğu evinde ağırlıyor, yapamadığı filmini anlatarak senaryosunu okuyor. Panahi’nin çok kısıtlı olanaklarla çektiği film, flaş diskle yurt dışına çıkarılıp Cannes Film Festivali’ne ulaştırılmıştı.

Jafer Panahi'ye Mektuplar...
İzmir Kısa Film Festivali kapsamında Jafer Panahiye destek vermek amacıyla hazırlanacak olan özel bir bölümde sinemaseverlerin duygu ve düşüncelerini Jafer panahiye iletmeleri için özel bir defter açılacak. Festival Sonunda bu defter Jafer Panahiye iletilmek üzere Solmaz ve Panah Panahiye verilecek.

''Avare'' Filmi bir kez daha beyaz Perde'de...
Hindistan Sinemasının 100. yılında. ''Avare'' Filmi bir kez daha beyaz Perde'de...
Hindistan sinemasın 100 yılı onuruna ''Avare'' filminin özel gösterimi gerçekleştirilecek. Raj Kapoor'un hem yönetmenliğini yaptığı hem de başrolünde oynadığı 1951 yapımı Hint filmi. Raj Kapoor bu filmle dünya çapında üne kavuştu.

İzmir Kısa film Festivali, ilk yılından itibaren sinema tarihinin önemli yapımlarını sinemaseverlerle buluşturdu. İlk kez yapıldığı 2000 yılında Türk Sinemasının İlk Renkli Türk Filmi ünvanını taşıyan ''Halıcı Kız'' Filminin restore edilmiş kopyasının gösterimiyle başladığı serüveni, geçenyıl Sessiz sinema döneminde çekilmiş, Alman Dışavurumcu akımının ve dünya Sineması Klasikleri arasında kabul edilen, Robert Wiene'nin yönettiği 1920 yapımı ''Dr. Caligari'nin Muayenehanesi'' adlı filmi piyano eşliğinde sinemaseverlerle buluşturarak tamamlamıştı.

Söyleşiler

14.İzmir Kısa Film Festivali, bu yıl sinema severleri ve genç sinemacıları sinemanın önemli  isimleri ile buluşturuyor. Gerçekleştirilen söyleşilerle sinemaseverler sinema dünyasının önemli isimleri le buluşarak bilgi ve deneyimlerini paylaşma olanağı yakalıyorlar. Festival kapsamında gerçekleştirilecek olan söyleşilerden bazıları.

 
            Yavuz Özkan,Yönetmen

            Hüseyin Karabey, Yönetmen / Yapımcı

            Solmaz ve Panah Panahi; Jafer Panahi'ye Mektuplar

            Elhum Shakerifar; Sinema'da Ses

            Berat İlk: Animasyon Atölyesi

 
İzmir Kısa Film Festivali Hakkında
Uluslararası İzmir Kısa Film festivali ilk kez 2000 yılında düzenlenmiş ve o günden bu yana Türkiye'nin en önemli kısa film festivallerinden biri. Festivalin, düzenlendiği İzmir'in tek sinema festivali olma özelliğine sahip.

Her yıl uluslararası ve ulusal kategorilerde kısa filmlere Altın Kedi Ödülleri veren festival, yurtdışından ve Türkiye'den sinema dünyasında önemli ve isim yapmış kişileri jürisine davet ederek kısa filmin gelişimi açısından rekabete dayalı ortam yarattı.

Yarışmalı bölümünün yanı sıra; Türkiye'den ve dünyadan o yılın panoramasını çizmek amacı ile özenle seçilmiş filmler gösterime alınmakta ve sinemaseverlerle buluşuyor.

Film gösterimleri paneller, söyleşiler, sergiler ve başka etkinliklerle de desteklenmektedir. Bu açılardan  İzmir Kısa Film Festivali seyirciyle en fazla kaynaşan, kitlelere başarı ile  ulaşan özelliğini de koruyor.

Film gösterimlerinin önemli bir kısmı filmlerin ekip ve oyuncularının da katılımıyla gerçekleşiyor. Festival böylelikle sinemacı ve seyircileri bir araya getiren önemli bir buluşma noktası.

Festival programı için Facebook sayfası:  http://www.facebook.com/#!/izmirfilmfestival

 

6 Eylül 2013 Cuma

Poligon diye bir semt vardı, yerini inşaat pisliği aldı

İzmir, Hatay Caddesi üzerinde eski bir semttir Poligon. Adını Askeri Bölge'den alsa gerek, deresiyle, kalabalığı ve çarpık kentleşmenin örneği ilginç apartmanları ve sokak aralarıyla sıradan bir Anadolu Büyükşehir mahallesidir. Ama mahalledir sonuçta. Binlerce kentlinin yaşamını sürdürmeye çalıştığı, güzel çocukluk anılarının yaşandığı bir bölgedir İzmir'de.

Son yıllarda kendini İzmir'in bitmek bilmeyen metro inşaatına teslim etti Poligon. Yollar kapandı, çukurlar açıldı, apartman girişleri engellendi. Evlerin bir kısmı satılığa çıkarıldı olması gereken en düşük fiyattan. İşte hala devam eden, ara ara duraklayan o metro inşaatından birkaç görüntü.


Bekleyen malzemelerin bazıları pas tutmuş, bazı yerler ise örümcek ağlarına mekan olmuş.

Memleketin her yerinde olduğu gibi bırakılan her alan çöplük. Çöpümüzü çöp tenekesine atmayı ne zaman öğreneceğiz? O da ayrı mesele....
 

2 Ağustos 2013 Cuma

Kordon

İzmir'in gününe misafir bir bulut geldiğinde ışığın ve rengin cümbüşü olur.
Fotoğraf, Mustafa Hepekiz.

19 Temmuz 2013 Cuma

Yenilenmiş Güzelyalı Parkı

Haziran 2013, Güzelyalı Parkı'nın yenilenerek açıldığı tarih. Kendine has özellikleri korunarak modern hale getirilen Güzelyalı Parkı bugünlerde semt sakinlerini keyifle ağırlıyor. Gezi Parkı eylemlerinin ardından oluşan semt forumlarına ev sahipliğini yapan park, gün geliyor kalabalık iftarları gün geliyor takas pazarını da ağırlıyor. Güzelyalı Parkı'nda bankların üstünden üfüren serin hava, rengarenk ışıklarla aydınlatılmış havuzlar, yeni düzenlenmiş çocuk parkı küçücük bir alanı cennete çevirmiş sanki...

Ancak erkek çocuklarının tek derdi olan çim üzerinde futbol oynamak için yer yok, çünkü attıkları her adım çiçekleri ezmeleri için bir tehdit. Dileriz en kısa zamanda futbolun bu kadar değer gördüğü bir ülkede hakiki çim sahalarda çocuklarımız top koşturma fırsatı bulabilir; özgürce, izin almadan, kurs ücreti vermeden, çiçek ezme stresine girmeden.

Çoluk-çocuk, genç-yaşlı müdavimleri köşe başlarını tutmuş. Park en çok yaşlı bekarların sevgili ve eş bulmasıyla ünlenmiş durumda.

Güvercinler, hemen her parkın bekçileri, çocukların arkadaşı. Sokak arasından gelen günbatımın sarı ışığı onları daha da hoş gösterdi.

Göztepe Futbol Takımının efsane isimleri. Her gelen şöyle bir durum bakıyor. Hatta geçenlerde yapılan iftar yemeğinde İmam da onları anmadan geçemedi. Üstüne takımın başarılı olmasını dileyince duada kocaman bir "Amin" koptu, yükseldi iftara gelenlerden.

Yeni park düzenlemesiyle Güzelyalı Kültür Merkezi görkemiyle daha fazla ortaya çıkmış. Yakında nikah törenlerine hizmet edeceğini müjdeliyor sanki. Bundan sonra Gelin-Damat resimlerine fon olacak Güzelyalı Parkı.
 
Fotoğraflar ve Yazı: Ferah Onat

18 Temmuz 2013 Perşembe

Aynı Gün, Aynı Gökyüzünden Üç Farklı İzmir Güneşi















Temmuz ayının ortasında bulutlara hapsolmuş güneş. Aynı gün, aynı saatte Karşıyaka, Alsancak ve Güzelyalı Parkından üç farklı fotoğraf. 1. Niyazi Acara, 2. Mustafa Hepekiz, 3. Ferah Onat tarafından çekilmiş.

18 Haziran 2013 Salı

İzmir'den Duranadam Yorumu


Gezi Parkı eylemlerine büyük destek veren İzmirliler en son Duranadam eylemine elinde zeytin fidanı taşıyan Zeybekle katıldı.

17 Haziran 2013 Pazartesi

Nazarköy

İzmir, Kemalpaşa'da bir köy Nazarköy. Adı geçtiğimiz yıllarda nazar boncuğu üretimine önem verilmesi nedeniyle değişmiş. Pazar günleri İzmirlilerin ailecek gidip, çarşıdakinin yarı fiyatına boncuk ve süs eşyası aldığı bir turizm çekim yeri haline gelmiş. Kahvaltı, gözleme servisi veren kafeler de Nazarköy'ü daha cazip hale getiriyor.
Cam sanatının en üst düzeyde olduğu Venedik'in Murano Adasını bilenler ve Murano'da üretilen süs eşyalarını görenler, Nazarköy'e gittiklerinde tezgahlardaki bazı çalışmaları buradakilere benzetiyordur mutlaka. Ancak Nazarköy'ün çok daha fazla estetik görüşe, inceliğe ihtiyacı var.


Murano Camı, cam sanatının ulaştığı en üst sınırlara gelmiş durumda. Nazarköy'de ise ustaların henüz yeni ilerlemeye başladıklarını tezgahlarda satılanlardan görmek mümkün. Yandaki resimde 9.120 Euro'ya alıcısını bekleyen, Murano camından yapılmış bir şamdan bulunuyor. Biraz ilgi ve sanatla Nazarköy'ün gelebileceği yeri hayal etmek...
Nazarköy'deki tezgalara gelince; yoncalar, balıklar, öpüşen balıklar, baykuşlar, ezilmiş şişeler, geleneksel büyük boncuklara yapıştırılmış çiçekler, seramik üzerine cam çalışmalar, iğne oyalarıyla birleştirilmiş cam takılar, Nazarköy'ün uygun fiyatlarıyla ve köylülerin güler yüzüyle birleşince daha bir alınası gözüküyor.

Ayrıca köy havasından da uzak kalmıyorsunuz. Bir yanda uzun nağmeli horoz sesleri, sağda solda traktörler, şalvarlı teyzeler, yerde plaka taşlar, kentte özlem duyduğumuz köy havasını bize bir kuple de olsa veriyor.

Nazarköy içinde birkaç tane cam ocağı var. Cam ocağı çok sıcak, normalde insanın orada çalışması zor. O sıcaklık, ekmeğin ne kadar da zor kazanıldığını gösteriyor çocuklarımıza.

Nazarköy'de acıkırsanız veya bir kahveyle soluklanmak isterseniz birkaç tane köy kahvesi-restoranı havasında yer bulunuyor. Bunlardan birisi de Nazar Cafe. Biraz da işletmecilik anlayışına ve deneyimine ihtiyaçları olsa da kahvenizi yudumlarken rüzgarda sallanan mavi boncukları izleme imkanı buluyorsunuz.

Kısacası Nazarköy, ister bir pazar günü zaman eğlencesi, ister yabancı konuklarınızı götürmek için otantik bir mekan olarak değerlendirebilecek, İzmir'in dibinde bir köy. Bu tür mekanlarımızın çoğalması dileğiyle, Nazarköy'e Maşallah! Nazar değmesin.

21 Mayıs 2013 Salı

Genç Gözüyle Şirince

Biz şehirde yaşayan insanların sanıyorum yemek, içmek ve uyumaktan sonra ki en büyük ihtiyacı şehrin o boğucu gürültüsü ve pis havasından kopup biraz kafasını dinleyebilmektir.

Ben ve ailem de biraz kafa dinlemek için yeşilliği, temiz havası ve biraz da şaraplarıyla çakır keyif olma imkanı sunarak insana kucak açan ismi gibi şirin İzmir'in Şirince Köyü'ne gidiyoruz. Siz de bizim gibi kafa dinlemek için bu ilçeyi tercih ederseniz özel arabanıza atlayıp İzmir- Aydın otobanından Belevi çıkışını kullanarak Selçuk ilçesine oradanda Şirince tabelasını takip ederek sadece 8 km gitmeniz yeterli. “Benim özel bir arabam yok, oraya gidemez miyim?” diye düşünmeyin. Otogardan “Selçuk” otobüslerine binip Selçuk otogarından da Şirince minibüslerine binmeniz yeterli olacaktır.

Şirince yolunun sağında ve solunda yer alan yeşillikler, meyve bahçeleri daha yolda bile insanın gözünü aynı zamanda da ruhunu dinlendirmeye başlıyor. Yolda dönen yolların başlaması Şirince'ye yaklaşıldığının en büyük habercisi. Güzel ve dinlendirici yolculuğun ardından -küçük yeğenimin gördüğü herşeyin büyük bir ısrarla sorması haricinde- küçük kasabaya geliyoruz.

Kafanızı kaldırıp bu şirin kasabaya baktığınızda yeşilin içinde sana sıcacık gülümseyen hemen hemen aynı büyüklükte ve sanki birbirine saygıda kusur etmemek istercesine birbirinin önünü kapatmayan Rum Evleri ile karşılaşırsınız. Benim size tavsiyem o anda yapmanız  gereken şey gözlerinizi kapatıp o temiz ve tarihi havayı derin   bir nefes alarak tüm ciğerlerinize doldurmanız.

Tabii ki bu kasabaya geliş amacınızın da büyük önemi  var. Kimisi bu kasabaya tarihi dokuyu incelemek (genelde ilk kez gelenler) kimisi benim gibi kafasını dinlemek, kimisi takı  ve doğal taş meraklısı ablam gibi yapılan el işi taştan takılardan almak, kimisi o güzel şaraplarının tadına bakarken bir yandan evdeki şarap stoğunu doldurmak, kimisi ise küçük yeğenim gibi sadece keşfedip eğlenmek için buraya gelir.

Ben her ne kadar oturup dinlenmeyi tercih etsemde ablamın ısrarları ile kendimize el işi -tezgahlarının önünde buluyoruz. Bu tezgahların -arkasında ise tam bir Egeli gibi tüm sıcaklığı ile sana kucak açan başı çemberli altı şalvarlı yürekleri gibi yüzleri de temiz yaşlı teyzelerle karşılaşırsınız. Teyzeler evde boş oturup erkeğe el açmak yerine marifetlerini konuşturup evin ekonomisine ortak olmayı tercih eder. Bu tezgahlarda neler neler vardır bir bilseniz. Oyalı çemberlerden işlemeli patiklere, banyo liflerinden iğne oyalı havlulara kadar pek çok şey... Ama bana sorarsanız benim ilgimi en çok şile beziyle yapılan işlemeli elbiseler dikkatimi çekti. Sıcak bir yerde yaşıyorsanız -özellikle Ege Bölgesi gibi- en çok ihtiyaç duyacağınız şey hafif, rahat, ince ve pamuklu giysilerdir. İşte bu elbiseler benim için biçilmiş kaftan. Hemen uğur böcekli işleme ile işlenmiş yaka kısmı dantelli küçük bir elbiseyi yeğenime; sade, yakası dantelli ve belinde örgü kemeri olan elbiseyi kendime seçiyorum. Başlıyorum teyzemle sıkı bir pazarlığa ve ikisini zar zor 40 TL'ye alıyorum. Bir de bakıyorum ablam yok. Onun nerede olduğunu tahmin etmek benim için zor değil. Tabii ki takı tezgahları... Ablamın yanına gittiğimizde tezgaha bir göz gezdiriyorum. Renk renk taşlar hemen gözüme çarpıyor. Taşların güçlerine inanan ablam tasarımı ve rengiyle ön plana çıkan turkuaz taşları ile yapılmış bir takıyı kendine almakta gecikmemiş. Diğer dükkanları da büyük bir ilgiyle gezip kendimize şarap tadıp alabilecek bir yer arıyoruz. Sonunda Kıvırcık Şarap Evi'nde karar kılıyoruz. Buranın sahibi çok sevimli bir karı-koca... Dükkanın dışında tahta masa ve hasır küçük taburelerde oturup başlıyoruz mükemmel şarapları tatmaya. Kavunlusundan tutun şeftalilisine kadar. Bu şarabın yanına verilen mısır çerezleri ise harika. Küçük yeğenim daha masa konur konmaz bu mısırları avuçluyor. Eğer şarapları tadıyorsanız sakın acele etmeyin; çünkü her şarabın ağzınızda bıraktığı enfes tadın keyfini sürmezseniz hiçbir şey anlayamazsınız. Bu kadar şarabın tadına baktıktan sonra en çok beğendiğim karadut şarabı oluyor. Bu arada buranın el yapımı kırmızı şaraplarıda bir harika; insanın ağzını dolduruyor. Şarap içtiğinin farkına varıyorsun. Meyveli ve el yapımı şaraplardan alıp başlıyoruz gezimize devam etmeye.

 
Bu tezgahların önünden geçip tırmanarak biraz daha yükseklere inşa edilmiş The St. John Baptist Kilisesi'ne giriyoruz. Bu kiliseye   girdiğinizde teninize beyaz mermerlerin serinliği çarpar. Buram  buram tarih kokan bu mekanın loş ışığı ve sesleri aksi insanda bile  uhrevi bir ortamda yaşanan dinginliği kazandırır. Bu kilisenin  mimarisine bakıldığında iki büyük ve altı küçük kubbe  ayrıca dört  tonoz ile örtülüdür. Taban mermer ve yeryer siyah çakıl ile kaplıdır.  Kubbe ve tonozları taşıyan altı sütun ve her iki taraftada dört ayak  bulunmaktadır. Dağdaki apsiste kafesli bir pencere, onun üstünde  Hz. İsa'yı tasvir eden balık figürü, sağ tarafında ise Hz. İsa'nın  vücudunu ve kanını temsil eden kadeh içinde Hz. İsa figürü bulunmaktadır. Kilisiden çıktığınızda bir Meryem Ana heykelinin bulunduğu havuz ile karşılaşırsınız. Bu havuzun içinde gördüğünüz bozuk paralar size ip ucu verir. Evet, burası bir dilek havuzudur. İnanışa göre dilek tutarak attığınız bozuk para havuzun dibindeki deliğe girerse dileğiniz kabul olur, ama ben daha o deliğe parası girene hiç rast gelmedim. Nitekim ablamın ve benim attığım para da deliğe giremedi. Buradan çıkınca sağda bir şarap evi ile karşılaşırsınız. Bu evin girdiğiniz katı müze, minare merdiveni gibi dik ve dar merdivenlerden aşağı indiğiniz yer ise bir şarap evidir. Buraya ilk girdiğinizde gözünüz karanlığa alışana kadar bir şey göremezsiniz. Alıştıktan sonra ise yine tarihi dokusu bozulmamış bir mekandır gördüğünüz. Şarap bidonları, samanlar ve tahta oturaklar...

Buradan çıktıktan sonra karnımız epey acıktığından soluğu Can Restorant'ta alıyoruz. Bu nezih yerde benim için yenilecek en doğal şey odun ateşinde pişmiş enfes gözlemeler. Ismarladığınız gözlemeleri büyük bir iştahla yiyip tavşan kanı çaylarımızı içtikten sonra dönüş turlarımız başlıyor. Çarşının çıkışında gördüğümüz dondurmacı bizlere şöyle seslenerek hepimizi gülümsetiyor : ”Annem yapıyo ben satıyom. İçini de sevgimi katıyom!“. Hepimiz gülümserken ben bu kasabanın Şirin Evleri'nden şaraplarına taş yollarından el işi tezgahlarına kadar herşeyin ama en önemlisi sıcak ve doğal insanlarının bozulmaması ve hep böyle kalmasını diliyorum.

Artık güneş batmak üzere, havada temiz bir esinti... Arkama dönüp son kez bu kasabaya baktığımda güneşin kızıl ışığına bürünmüş haliyle bana göz kırptığını görüyorum.

Artık teknoloji çağında yaşıyoruz. Herşeyin hızla değiştiği ve biz insanların bu değişikliğin peşinden giderken yorulup kendimizi ve evrenin bize fısıldadıklarını dinlemeyi unuttuğumuz bu dönemde kendimizi ve ruhumuzu dinleme fırsatı Şirince'den dinlenmiş, rahatlamış, olarak ve büyük bir keyifle ayrılıyorum.                                                                           

 HATİCE TURGAY, Yaşar Üniversitesi Meslek Yüksekokulu Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü 2. Sınıf Öğrencisi.

                                                   

BİR BAŞKADIR İZMİR

Takmış inci gerdanlığı yine sahil boyunca,
Gelin gibi süzülüyor güzelim Karşıyaka.
Hiç tükenmez coskusu, tutkulu taraftarı,
Otuz beş buçuk yazılmış tescile plakası.

Oturup bir çay içsem canım Kordon boyunda,
Ne dert kalır ne tasa kızıl gün batımında.
Nargilemin dumanı vurur karşı sahili,
Faytonlar canlandırır zihnimde nostaljiyi.

Havalanır içimden yüzlerce ürkek martı,
Semalarda süzülür, şen şakrak avazları .
Bir hoş olur yüreğim, ufka dalar gözlerim,
Bir çift beyaz kanada yüklenir hayallerim.

Daha açılamadan şehrin tatlı uykusu,
Sokaklara yayılır taze boyoz kokusu.
Aşkamları canlanır Alsancak sokakları,
Dostluğun bahanesi rakı-balık sofraları.

Ne aşklara tanıktır yelkovanla akrebi,
Buluşturur kalpleri İzmir Saat Kulesi.
Toplar bütün canları gündüz Konak Meydanı,
Gecelere umuttur rengarenk yansıması.

Mutluluk gürül gürül dolaşır sokakları,
Hiç bir yerde bulunmaz sıcak kanlı insanı.
Tüm dünyayı dolaşsa ayakların nafile,
Nereye gidersen git aklın kalır İzmir'de.

Tarihinin damgası Hasan Tahsin anıtı,
Kahramanlık timsalı Efelerin diyarı.
Her zaman vefalıdır İzmir'imin insanı,
Yüreğinde yaşatır unutmaz ATA'sını!

Arzu Karabulut
Arzu Karabulut'a şiirini verdiği için teşekkürlerle.

    8 Mayıs 2013 Çarşamba

    Kitap: Bir Zamanlar Smyrna / Once Upon a Time Smyrna

    İzmir için, İzmir tarihi üzerine yazılmış kitap sayısı oldukça az; ancak bu kitapların sayısı gün geçtikçe artıyor. Bunlardan en yenisi uzun süredir İzmir İzmir Kent Kültürü ve Sanat, Karşıyaka Karşıyaka Kent, Kültür ve Sanat Dergilerini yayınlayan Tufan Atakişi tarafından yazılmış. Atadost Yayıncılık tarafından yayınlanan kitap özgün boyutu, kaliteli baskısı, Türkçe ve İngilizce olmak üzere iki dilde yazılmasıyla diğer kitaplardan ayrılıyor.

    Kitapta geçmiş zamanda çekilmiş birçok fotoğraf var. Ama en ilginci
    26. sayfadaki İzmir'deki levantenler fotoğrafı. O kadar gerçek ki sanki Fransız filmi izlediğinizi düşünüyorsunuz. İzmir ne güzel bir kentmiş, bu kitaptaki fotoğraflara bakıp, hayranlık duymamak mümkün değil.






    72 adet nadir görülmüş İzmir/Smyrna Sepya ve
    3 adet Panorama fotoğraf sizleri bir asır öncesinde gezdirecek.
    17x25 cm Ebat / 88 Sayfa / Kuşe kağıt
    İplik Dikiş /Amerikan Cilt

    Kırmızı Kedi Kitabevi1713 (Tiyatro) Sokak No. 32/A Karşıyaka


    Pan Kitabevi
    1713 (Tiyatro) Sokak No. 17/A Karşıyaka

    Kedi Kitabevi
    1799 Sokak No:10/1
    Bostanlı


    Yakın Kitabevi
    Kıbrıs Şehitleri Cad.
    1464 Sokak No.6
    Alsancak


    Kitapsan Kitabevi
    Kıbrıs Şehitleri Cad. No.18
    Alsancak


    Kitapsan Kitabevi
    859 Sokak No.3/D Saray İşhanı
    Konak


    Bilgi için:
    0 232 330 99 93
    0 532 311 30 33
    tufanatakisi@gmail.com

    Öğrenci Gözüyle Şirince

    Bir üniversite öğrencisinin gözünden Şirince
     
     
               Biz şehirde yaşayan insanların sanıyorum yemek, içmek ve uyumaktan sonra ki en büyük ihtiyacı şehrin o boğucu gürültüsü ve pis havasından kopup biraz kafasını dinleyebilmektir.

               Ben ve ailem de biraz kafa dinlemek için yeşilliği, temiz havası ve biraz da şaraplarıyla çakır keyif olma imkanı sunarak insana kucak açan ismi gibi şirin İzmir'in Şirince Köyü'ne gidiyoruz.

               Sizde bizim gibi kafa dinlemek için bu ilçeyi tercih ederseniz özel arabanıza atlayıp İzmir- Aydın otobanından Belevi çıkışını kullanarak Selçuk ilçesine oradanda Şirince tabelasını takip ederek sadece 8 km gitmeniz yeterli. “Benim özel bir arabam yok, oraya gidemez miyim?” diye düşünmeyin. Otogardan “Selçuk” otobüslerine binip Selçuk otogarından da Şirince minibüslerine binmeniz yeterli olacaktır.

               Şirince yolunun sağında ve solunda yer alan yeşillikler, meyve bahçeleri daha yolda bile insanın gözünü aynı zamanda da ruhunu dinlendirmeye başlıyor. Yolda dönen yolların başlaması Şirince'ye yaklaşıldığının en büyük habercisi. Güzel ve dinlendirici yolculuğun ardından -küçük yeğenimin gördüğü herşeyin büyük bir ısrarla sorması haricinde- küçük kasabaya geliyoruz.

               Kafanızı kaldırıp bu şirin kasabaya baktığınızda yeşilin içinde sana sıcacık gülümseyen hemen hemen aynı büyüklükte ve sanki birbirine saygıda kusur etmemek istercesine birbirinin önünü kapatmayan Rum Evleri ile karşılaşırsınız. Benim size tavsiyem o anda yapmanız  gereken şey gözlerinizi kapatıp o temiz ve tarihi havayı derin   bir nefes alarak tüm ciğerlerinize doldurmanız.

               Tabi ki bu kasabaya geliş amacınızın da büyük önemi  var. Kimisi bu kasabaya tarihi dokuyu incelemek (genelde ilk kez gelenler) kimisi benim gibi kafasını dinlemek, kimisi takı  ve doğal taş meraklısı ablam gibi yapılan el işi taştan takılardan almak, kimisi o güzel şaraplarının tadına bakarken bir yandan evdeki şarap stoğunu doldurmak, kimisi ise küçük yeğenim gibi sadece keşfedip eğlenmek için buraya gelir.

               Ben her ne kadar oturup dinlenmeyi tercih etsem de ablamın ısrarları ile kendimize el işi     -tezgahlarının önünde buluyoruz. Bu tezgahların -arkasında ise tam bir Egeli gibi tüm sıcaklığı ile sana kucak açan başı çemberli altı şalvarlı yürekleri gibi yüzleri de temiz yaşlı teyzelerle karşılaşırsınız. Teyzeler evde boş oturup erkeğe el açmak yerine marifetlerini konuşturup evin ekonomisine ortak olmayı tercih eder. Bu tezgahlarda neler neler vardır bir bilseniz. Oyalı çemberlerden işlemeli patiklere, banyo liflerinden iğne oyalı havlulara kadar pek çok şey... Ama bana sorarsanız benim ilgimi en çok şile beziyle yapılan işlemeli elbiseler dikkatimi çekti. Sıcak bir yerde yaşıyorsanız -özellikle Ege Bölgesi gibi- en çok ihtiyaç duyacağınız şey hafif, rahat, ince ve pamuklu giysilerdir. İşte bu elbiseler benim için biçilmiş kaftan. Hemen uğur böcekli işleme ile işlenmiş yaka kısmı dantelli küçük bir elbiseyi yeğenime; sade, yakası dantelli ve belinde örgü kemeri olan elbiseyi kendime seçiyorum. Başlıyorum teyzemle sıkı bir pazarlığa ve ikisini zar zor 40 TL'ye alıyorum. Bir de bakıyorum ablam yok. Onun nerede olduğunu tahmin etmek benim için zor değil. Tabi ki takı tezgahları... Ablamın yanına gittiğimizde tezgaha bir göz gezdiriyorum. Renk renk taşlar hemen gözüme çarpıyor. Taşların güçlerine inanan ablam tasarımı ve rengiyle ön plana çıkan turkuaz taşları ile yapılmış bir takıyı kendine almakta gecikmemiş. Diğer dükkanları da büyük bir ilgiyle gezip kendimize şarap tadıp alabilecek bir yer arıyoruz. Sonunda Kıvırcık Şarap Evi'nde karar kılıyoruz. Buranın sahibi çok sevimli bir karı-koca... Dükkanın dışında tahta masa ve hasır küçük taburelerde oturup başlıyoruz mükemmel şarapları tatmaya. Kavunlusundan tutun şeftalilisine kadar. Bu şarabın yanına verilen mısır çerezleri ise harika. Küçük yeğenim daha masa konur konmaz bu mısırları avuçluyor. Eğer şarapları tadıyorsanız sakın acele etmeyin; çünkü her şarabın ağzınızda bıraktığı enfes tadın keyfini sürmezseniz hiçbir şey anlayamazsınız. Bu kadar şarabın tadına baktıktan sonra en çok beğendiğim karadut şarabı oluyor. Bu arada buranın el yapımı kırmızı şaraplarıda bir harika; insanın ağzını dolduruyor. Şarap içtiğinin farkına varıyorsun. Meyveli ve el yapımı şaraplardan alıp başlıyoruz gezimize devam etmeye.

    Bu tezgahların önünden geçip tırmanarak biraz daha yükseklere inşa edilmiş The St. John Baptist Kilisesi'ne giriyoruz. Bu kiliseye   girdiğinizde teninize beyaz mermerlerin serinliği çarpar. Buram  buram tarih kokan bu mekanın loş ışığı ve sesleri aksi insanda bile  uhrevi bir ortamda yaşanan dinginliği kazandırır. Bu kilisenin  mimarisine bakıldığında iki büyük ve altı küçük kubbe  ayrıca dört  tonoz ile örtülüdür. Taban mermer ve yeryer siyah çakıl ile kaplıdır.  Kubbe ve tonozları taşıyan altı sütun ve her iki taraftada dört ayak  bulunmaktadır. Dağdaki apsiste kafesli bir pencere, onun üstünde  Hz. İsa'yı tasvir eden balık figürü, sağ tarafında ise Hz. İsa'nın  vücudunu ve kanını temsil eden kadeh içinde Hz. İsa figürü bulunmaktadır. Kilisiden çıktığınızda bir Meryem Ana heykelinin bulunduğu havuz ile karşılaşırsınız. Bu havuzun içinde gördüğünüz bozuk paralar size ip ucu verir. Evet, burası bir dilek havuzudur. İnanışa göre dilek tutarak attığınız bozuk para havuzun dibindeki deliğe girerse dileğiniz kabul olur, ama ben daha o deliğe parası girene hiç rast gelmedim. Nitekim ablamın ve benim attığım para da deliğe giremedi. Buradan çıkınca sağda bir şarap evi ile karşılaşırsınız. Bu evin girdiğiniz katı müze, minare merdiveni gibi dik ve dar merdivenlerden aşağı indiğiniz yer ise bir şarap evidir. Buraya ilk girdiğinizde gözünüz karanlığa alışana kadar bir şey göremezsiniz. Alıştıktan sonra ise yine tarihi dokusu bozulmamış bir mekandır gördüğünüz. Şarap bidonları, samanlar ve tahta oturaklar...

                Buradan çıktıktan sonra karnımız epey acıktığından soluğu Can Restorant'ta alıyoruz. Bu nezih yerde benim için yenilecek en doğal şey odun ateşinde pişmiş enfes gözlemeler. Ismarladığınız gözlemeleri büyük bir iştahla yiyip tavşan kanı çaylarımızı içtikten sonra dönüş turlarımız başlıyor. Çarşının çıkışında gördüğümüz dondurmacı bizlere şöyle seslenerek hepimizi gülümsetiyor : ” Annem yapıyo ben satıyom. İçini de sevgimi katıyom! “.  Hepimiz gülümserken ben bu kasabanın Şirin Evleri'nden şaraplarına taş yollarından el işi tezgahlarına kadar herşeyin ama en önemlisi sıcak ve doğal insanlarının bozulmaması ve hep böyle kalmasını diliyorum.

               Artık güneş batmak üzere, havada temiz bir esinti... Arkama dönüp son kez bu kasabaya baktığımda güneşin kızıl ışığına bürünmüş haliyle bana göz kırptığını görüyorum.

               Artık teknoloji çağında yaşıyoruz. Herşeyin hızla değiştiği ve biz insanların bu değişikliğin peşinden giderken yorulup kendimizi ve evrenin bize fısıldadıklarını dinlemeyi unuttuğumuz bu dönemde kendimizi ve ruhumuzu dinleme fırsatı Şirince'den dinlenmiş, rahatlamış, olarak ve büyük bir keyifle ayrılıyorum.                                                                           
    HATİCE TURGAY Y.Ü. MYO HALKLAİLİŞKİLER VE TANITIM
     

     

     

                                                                    

     

    26 Nisan 2013 Cuma

    İzmir’e İlk Kez Gelsem

    18inde bir kız olsam

    İzmir’e ilk kez gelsem

    Ve günlerden ilkbahar olsa

    Saatlerden gün batımı

    Belki yarım saat ardı

    Aşık olurdum bu şehre

    Gökyüzünün çılgın, deli mavisine

    Şıkır şıkır ışıklarının

    Suya vuran aksine

    Denizden yüzüme esen

    Sarhoş eden meltemine

     18inde bir kız olsam

    İzmir’e ilk kez gelsem

    Ve günlerden yaz olsa

    Saatlerden gün doğumu

    Belki yarım saat önü

    Aşık olurdum bu şehre

    İnat gevurluğuna,

    Kuşlarla bir sessizliği yırtan ezanlarına

    Tüylerini ürperten hafif serinliğine

    Ve gün için yola dökülen şehrin insanlarına

    Fırından çıkan sıcak gevreğine, boyozuna

    Al domatına, tulum peynirine.

     

    18inde bir kız olsam

    İzmir’e ilk kez gelsem

    Ve günlerden kış olsa

    Saatlerden öğle vakti

    Belki bir yarım saat ardı

    Aşık olurdum bu şehre

    Kış ortasında açan güneşine

    Nergisine, sümbülüne,

    İsterdim sarsın kollarında

    Hiç bırakmasın beni.

     
    18inde bir kız olsam

    İzmir’e ilk kez gelsem

    Ve günlerden güz olsa

    Saatlerden kuşluk vakti

    Belki de ikindi

    Aşık olurdum bu şehre

    Manavdaki mor meyvelerine

    Bitmek bilmeyen bereketine

    Gelmek bilmeyen kışına

    Yağmur, çamur demeden

    Yolda bırakmayan insanına

    Gökyüzünün çılgın mavisine

    Bir bir sönen ışıklarına

    8 Nisan 2013 Pazartesi

    Gevrek, Boyoz, Kumru Film Oldu, İçine Aşk Kondu


    “BİR GEVREK, BİR BOYOZ BİR DE KUMRU” size ne hatırlatıyor? İzmir’den başka neyi hatırlatabilir ki!

    Senaryosunu ve Yönetmenliğini Osman DİKİCİLER’in yaptığı, buram buram İzmir kokan film Mayıs ayında vizyona giriyor.

    İzmir’in duygusal ve kültürel yoğunluğunu; “ne kalanlar gidebilir, ne de gidenler geri dönebilir” diyerek, filme ruh veren başrol sinema sanatçılarımız; Ogün KAPTANOĞLU, Selen SEYVEN, Bülent ARIN ve tüm ekip, gönül telimizi titretecek.  
     
    Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon mezunlarından Osman Dikiciler, uzun süredir emek harcadığı İzmirli filminin yapım sürecinden kendisi gibi Güzel Sanatlar Fakültesi'nden mezun eşi Gülçin'den ve hocası Ragıp Taranç'tan destek almış. Film, adıyla, sanıyla, herşeyiyle İzmirli olmuş gibi gözüküyor fragmanından. Osman Dikiciler'den ve ekibinden daha nice güzel filmler daha bekleyeceğiz.
    Filmin Fragmanlarından Biri

    25 Mart 2013 Pazartesi

    Onların Gözüyle İzmir

    Gülen yüzler, o yüzlerden bakan çekik gözler, o gözlerin gördüğü kent, o kente ait o gözlerden çekilen fotoğraflar. Down Sendromu, bir fazla kromozomla hayata farklı bakış açısıyla bakan çocukları anlatıyor. Onların gözünden İzmir ise bir başka güzel. 7 Nisan'da çekik güzel gözlerin gördüğü kente bakmak için AKM'deki sergiye gitmek yeterli.

    Basın Bülteninde ise bu özel sergi için neler yazıyor?
    Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi, İzmir Valiliği sahipliğinde, İzmir Emniyet Müdürlüğü Toplum Destekli Polislik Şube Müdürlüğü ve Ulusal Down Sendromu Derneği liderliğinde, down sendromlu bireylere yönelik geliştirilen projelere dahil oldu. Yaşar Üniversitesi’nin gerçekleştirdiği ve Konak Belediyesi’nin de destek verdiği “DS’li Gözünden İzmir” projesi kapsamında 10 down sendromlu bireye fotoğrafçılık eğitimi verildi. Bir ay süren eğitimler boyunca down sendromluların gözünden İzmir fotoğraflandı.

    Çekimler sonunda seçilen 60 fotoğraf ise 7 Nisan’da Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) sergilenecek. Ayrıca Yaşar Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesi Film Tasarımı Bölümü öğrencileri tarafından projenin mini bir belgeseli de hazırlanacak.Çekim yapılan yerler arasında Konak, Kızlarağası Hanı, Asansör, Kordon, Sasalı Hayvanat Bahçesi, Karşıyaka, Konak-Karşıyaka vapuru yer aldı. Çekimler sonunda seçilen 60 fotoğraf AKM’de sergilenecek. Satışlardan elde edilecek gelir ise Ulusal Down Sendromu Derneği’ne bağışlanacak. Bu fotoğrafların İzmir EXPO tanıtım etkinliklerinde de kullanılması planlanıyor. http://haber.yasar.edu.tr/2013/03/22/valilik-emniyet-ve-universiteden-anlamli-isbirligi/

    14 Mart 2013 Perşembe

    Agoralı Çocuklar Agora'yı Anlatıyor


    Agora, İzmir'in içinde sıkışıp kalmış, İzmir merkezindeki tek antik, tarihi, turistik alan. Otobüste giderken camdan hemen görüverdiğiniz, yakın geçmişe kadar derme çatma dükkanların arkasında saklı kalmış, pek gizemi de kalmamış bir alan. Şimdilerde birçok kuruluşun da desteğiyle kentin geçmişine dair özel bir alan olmaya uğraşıyor.


    Bir yıldan fazla bir süredir Yaşar Üniversitesi Görsel İletişim Tasarımı Bölümü Agora'da yaşayan çocuklarla fotoğraf çalışmaları yapıyor. Fotoğraflar, yetişkin gözünden çekilmiş gibi. Verilen fotoğraf eğitiminin etkisi yadsınamaz ancak çocuklar da Agora'nın tarihi dokusuyla o kadar bütünleşmiş ki, sanki gündelik yaşamları Agora'nın kullanıldığı dönemde geçiyor gibi.

    13 Mart 2013 Çarşamba

    İzmir için Acil Yazmak Lazım!

    "İstanbul İstanbul Olalı" deyişi sadece Sezen Aksu'nun şarkısına has bir deyiş değil. Blogger okuma listesindeki harika bir blog adı olarak ta sanal aleme kazınıyor bu kavram. Adından, seçilen konulara kadar özenle hazırlanmış bir blog. İzmir için benzerlerini görmek, hatta İngilizce olanlarına rastgelmek sosyal medyayla haşırneşir olan kent tutkunlarının son zamanlardaki arzusu. Zira Türk olmayan biri İzmir'i ziyaret etmeden önce başkalarının görüşlerini  okumak isteyecektir. Hatta İzmir'le ilgili İngilizce ya da başka bir dilde kentin tarihi anlatan, kent yaşamını anlatan içerik arayacaktır gözleri arama motorlarında. Ancak bulması nafile çaba olacağı için İzmir'in Türkçe dışındaki dillerde temsili birkaç turistin olumsuz izlenimiyle sınırlı kalacaktır. Bu ziyaret eden kişi hele bir de blog yazarıysa, okuyucusu çoksa ve Facebook, Twitter gibi yerlerde de izleyeni bolsa yandık demek ki... Artık ne gördüyse, ne anladıysa onlarla sınırlı olacak yazdıkları. Yazılanlar katlanarak artan sayılarda artacağı için olumsuz izlenimlerin, yanlış bilgilerin yayılma etkisi kentin üstüne kabus gibi çökebilir. Bu kıyamet senaryoları Komplo Teorileri filminden alıntı değil, hergün hemen her firmanın, her kentin başına gelebilecek cinsten. Reçetesi belli: Yabancı dil bilen birileri bu işe gönlünü koyup yazacak ta yazacak- İzmir'in tarihi şöyledir, kent yaşamı böyledir, kumrusudur, boyozudur, Kordon'da rakısıdır-rokasıdır, güzel kızlarının beyaz teni buzlu badem içi gibidir diye...

    Örnek: http://istanbulistanbulolali.blogspot.com/

    12 Mart 2013 Salı

    Atlas Oteli'nin Kara Çarşafı Kalksın

    Çankaya'da, yani İzmir'in kalbinin attığı yerin tam göbeğinde üstü kara çarşafla örtülü altı katlı eski bir bina Atlas Oteli. Belli, sahipleri otele sahip çıkmaya çalışırken mındar olmuş, camları dökülmüş, olduğu yerde eskimiş. Otel eski bir bina ve tarihine dair anlatılacak çok şey var.

    Fotoğrafta Atlas Oteli, Hilton Oteli'yle yan yana gözüküyor. Çarşafı kaldırıp restore ettiren biri çıkarsa ortaya postmodern bir görünüm ortaya çıkacak, hatta İzmir'in tanıtımı için kullanılacak fotoğrafların başında gelecek belki.

    Bugün İzmirliler Atlas Otelinin kara çarşafının altında yatan cevheri görmek için isyan ediyor. İzmir Life Dergisi de Mart 2013 sayısına konu yapmış.

    F. Onat