14 Haziran 2011 Salı

Bir Yaşam Sevdim, Düşlerimi İçine Koyabildiğim

Avuçlarımda büyüyen bir bebek gibi o… Gözlerini kırpıştırıp, parmak kıvrımlarını yeni aralamaya başladığında onun varlığından haberdar olmuşsundur artık, minicik bedenine dokunmadan sarıp sarmalamıştır seni. Sakin, temiz, dingin havasında büyütmeye hazırdır. Tüm ilkleri yaşaman için kucak açmıştır. Anne babanın en kıymetlisi olan sen, ilk gülüşünü onun semtlerindeki bir evde hediye etmişsindir sevdalılarına. İlk kez onun bahçesinde emeklemiş, paytak yürüyüşlerinle onun sahilinde boy göstermişsindir. İlk kez ateşin çıktığında onun hastanesine gitmiş, ilk aşını onun sağlık ocağında olmuş, ilk fotoğrafını onunla çektirmiş, ilk kez doğayı, denizi, gökyüzünü, gökkuşağını, vapuru, gevreği, güneşi, kırmızıyı, siyahı, pembeyi onunla öğrenmişsindir. O senin hep en derinlerinde olmuş, benliğine işlemiştir. İçine adımını dokundurduğun her an onu unutsan da, o seni asla unutmaz, daima yanıbaşındadır.

Her yerinde farklı bir haz verir, yanında oluşunu hissettirir. Yürüdüğünde üzerine düşen güneşten, soğukluğunun bedenine çarpışındaki tınısına, yorulduğunda oturduğun çınar ağacının gölgesindeki esintiden, Ege Denizinde yuttuğun tuza, sonbaharında yaprağını üzerine bırakıvermesine kadar her şeyde hissedersin onun varlığını. Elbisen olmuş bedenini sarmış, şapkan olmuş gölgeni korumuş, bahçesinde koşmanı sağlamış, her daim denizine dalıp çayını yudumlamışsındır. Her başarılı erkeğin arkasında varolan kadın kahraman gibi içinde barındırdığı tüm canların görünmez ama görünür kahramanıdır o. Her daim sevecen, güleç yüzüyle usandırmadan bekler seni. Trafiğinde boğmaz, otobüsü gelmediğinde can havliyle düşündüğün olumsuz cümleden alıkoyar, başka bir güzelliğini sunar masum gülücüğüyle. Her beyne hitap etmeye çalışır, Urla’da minik köy hayatını yaşatır yavrularına, Güzelbahçe ve İnciraltı, merkezindeki kalabalıktan uzak, doğası, deniziyle baş başa kalmak isteyenlerin tercihidir. Narlıdere, barındırdıklarına yeten minik bir şehir oluşturmuştur kendi içinde. Balçova haftasonları mazbut yaşamayı seven çekirdek ailelerin alışveriş ve gezme isteklerini karşılar. Hatay’da renklilik, bebek arabalarıyla gezen anneler varken Güzelyalı sahilini aşıklar süsler. Vapurla Karşıyaka, Bostanlı’ya gidiş, martılarla dertleşmek, onun farklı olan deniz kokusunu içine hapsetmek mutluluktur her zaman. Karşıyaka çarşısında dolaşmak, tiyatrosuna gitmek, tatil beldelerinin heyecanını getirir sana. Bornovası öğrenci şehri olmuştur adeta. Kendi içinde büyüyen bir huzurdur. Konak ve Alsancak’ta atar can damarı, burada bir köşede oturup seyre dalmalısın onu, öyle çok sanat çıkar ki ortaya… Ne aşırı ne az olan trafiğin fevkalade görüntüsünü fotoğraflamak mı, telaşla işine yetişmeye çalışan onun özel insanlarını resmetmek mi, içindeki birçok yaşanmışlıktan haz alarak yoktan varedilen müzikler mi, bir mısırcının seyyar arabasından, gevrekçinin bağrışlarına kadar şiirlere konu olması mı, aşıkların onunla bütünleşen aşkını yazılarda buluşturmak mı... Oturduğun köşeden tüm bunları yaşama şansına sahipsin.

Bir Güzellik Sunar Sana Hem Kendiyle Hem Çevresiyle
Bir güzellik sunar sana, kimi zaman farkında olmazsın nerede olduğunun, nasıl ki annemizin kolları en güvenli yerimizdir o da ikinci anne olarak açar kollarını tıpkı baharda açan çiçeğin yüzünü güneşe parlattığı gibi. Başka hangi şehir vardır ki; Çeşme, Bodrum, Ayvalık, Dikili, Foça gibi Türkiye’nin hasret kaldığı beldeleri yakınında barındıran? Ege’nin incisidir o, tüm bu yapıtların sorumluluğunu bedeninde taşıyabildiği için. Büyüktür, kent yaşamının tüm gerçeklerini barındırır ama kimsenin gözünde diğerleri gibi değildir. Çekiciliği, ahengi vardır. Hiç yabancılık çektirmeden içine alır misafirini, Latife Hanım Köşkü, Hisar Camii, Kemeraltı senin, Agora, Asansör benim dolaştırır arkadaşının kolunu sallaya sallaya. Ege’nin zeybeği bir nevi ona atfedilmiştir, Ruhi Su Çakıcı’nın yorumundan ‘‘Onun Kavakları’’ ve anonim olan yüreklendirici sözlerin Atatürk çocuklarının müziğiyle birleşmesinden doğan ‘‘Onun Dağlarında Çiçekler Açar’’. Altın güneşin sırmalar saçmasıyla doğar gün yeniden. Aydınlık yüzlerimiz oluşur. Hepsini yetiştirip buluştururuz güneşle sanat, spor, bilim, kültür vasıtasıyla. Onun kucağında avucunu göklere açan her bedenin yükselişine yardımcı olma çabasındadır. Amaç, ondan çıkıp sonsuzluğa erişmektir.

Sevgidir varoluş değerimiz, onu yaşayabildiğin yer de, seninle bütünleşmiştir. Mutluluk yakındır yaşayabilene. Kelebeğin ömrü kadar olduğu zamanlarda bile yaşayabildiğin sürece mutlusundur. Sabahın erken saatlerinde üzerinde takım elbise, Pasaport’ta gevreğinle çayının hazzını yaşarken gün boyu seni bekleyen hayat mücadelesine yüz buruşturmamaktır ona ait olmak, fuarı gelenekselleşmiştir, tarihi Kemeraltı Çarşısı’nı adım adım bilmektedir onun ehlisi, Saat Kulesi tarihi güzelliğinden öte buluşma noktasıdır. Tüm bu farklılıklar onu yaşamasını bilenle eşleşince mükemmeliyet ortaya çıkar.

‘‘Onun’’ dediğim ne mi? ‘‘İZMİR’’. Bir bakmışsın ki dünyaya gözlerini açtığında sen onun kucağına doğmuşken, İzmir senin bebeğin olmuştur. Canından bir parça koymuşsundur ortaya. Onun enerjisini hissettiğin her an mutlusundur. Çünkü, bilirsin İzmir’in yanıbaşındadır. Düşleriniz İzmirsiz kalmasın, huzurunuzdaki bu önemli değeri eksiltmeyin.

Yazan: Buse Lahoğlu, Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğrencisi