5 Aralık 2012 Çarşamba

İzmir'de Rakı ve Meyhane

Dört mevsim güneşli olan, deniz kenarında konumlanmış bir kent, insana keyif vermek için köşe bucak yer arar. Kordon'daki meyhaneler, kafeler, barlar, çayhaneler hatta pastaneler İzmir'e ayak basan herkese bu kentin keyfini yaşatmak için deniz kenarında sıraya girmişlerdir.

Denizin keyfi bu memlekette en çok rakı ile çıkar. 8-15 Aralık tarihleri arası Dünya Rakı Haftası olarak kutlanıyor. Bu haftayı kutlamak bahanesiyle bir kadeh te Kordon'da rakı keyfi yapmış, güzel yemekleri tatmış ve bu dünyadan göçmüş büyüklerimizin hatrına rakı içmek lazım. Birbirinden güzel mezeleri tatmak ve keyiflenmek lazım.


Geçenlerde sosyal medyada takipçisi bol bloggerlara bir Meyhane Gecesi düzenlendi, Meyhane Sisim'de . Rakı Haftası bahanesiyle bu geceden ve Sisim Meyhaneden alınmış fotoğraflara bir göz atın. Canınız hem kendiniz hem de Kordon kaldırımlarında keyif yapmış ecdadınız için rakı içmek isteyecektir.






Yeni Rakı Blogger Gecesini İzleyen Ünlü Gazeteci Emine Kantarcı'nın Kaleminden Rakı ve Sisim Meyhane

 
Meyhane Sisim İzmir’in yeni çilingir sofrası oldu

Rakı denince herkesin aklına anason kokusu ve içine konan su ile beyazlaşan önemli bir lezzet gelir. Türkiye’nin vazgeçilmez simgelerinden rakının 500 yıllık kültürü klasik meyhaneler ile yeni nesillere de ulaşıyor.

İzmir’in Klasik Meyhanesi “Meyhane Sisim”  Cumhuriyet Meydanı’ndan 1. Kordon’a dönerken sizi kucaklıyor.  “Çilingir Sofrası” tabiri “Çeşnigir Sofrası’ndan” geliyor. Bir rivayete göre alkol ‘mihenk taşı’, denektaşı misali kişinin değerini ortaya çıkarıyor, açıyor içenleri aynı çilingirin kullandığı maymuncuk misali... diye anlatmış  araştırmacı yazar Vefa Zat. Keyifle ve hüzünle birçok duyguya eşlik eden bir içkidir rakı. Anason tadının içenlerin dilinde kekremsi bir tat bıraktığı mezesi sohbet olan bir içkidir rakı.

Turizm Araştırmacıları Derneği(TURAD)’nin kültür turizmine katkı için hazırladığı Meyhane Modeli Projesi Yeni Rakı desteğiyle çalışmalarına hızla devam ediyor. Bu proje kapsamında Klasik Meyhane konseptinin ilk örneği olan “Meyhane Sisim”, İzmirliler’e ya da İzmir’e konuk gelenlere belgesellere, kitaplara konu olan orijinal bir meyhane keyfi sunuyor. Meyhane Modeli Projesi ile meyhaneler uluslarası normlarla uyumlu üstün nitelikli hizmet verebilecek işletmeler haline getiriliyor. Öte yandan Geleneksel Türk Mutfağı’nda vazgeçilmezler arasında yer alan meze kültürü de dünyaya tanıtılmasına en uygun ortamı sağlıyor.
 
Rakı sofrasını paylaşan dostların özenle seçilmesi gibi Yeni Rakı desteğiyle başlatılan Meyhane Modeli Projesi’nde de kurumlar uzun incelemeler sonunda belirleniyor. Türkiye’nin yeme-içme kültürünün önemli bir adresi olan meyhane sözcüğünün arkasında derin bir tarih, unutulmaz hikaye ve semboller kuşaktan kuşağa aktarılıyor. TURAD önderliğinde başlatılan Meyhane Modeli Projesi’nin Modern Meyhane konsepti altındaki ilk örneği geçen mart ayında İstanbul’da  açılan “Safi Meyhane” oldu. Klasik Meyhane konseptindeki ilk örneği ise İzmir Alsancak’ta hizmete giren “Meyhane Sisim” olarak konuklarını ağırlıyor. 

 İzmir “Meyhane Sisim” meyhane ve rakı kültürünü en doğru şekilde yaşamak isteyenlerin tüm özlemlerine cevap veriyor. Meyhanelerin standartlarını iyileştiren geniş kapsamlı proje ile yeni nesile zengin geçmiş, Türkiye’nin yeme-içme kültüründeki yeri en doğru şekilde tanıtılıyor. Meyhane kültürünü bilenler ise bunu hasret duydukları niteliklerde yeniden yaşama imkanı buluyor. Her mekanın kendi kimliğine uygun oluşturulan konseptler çerçevesinde mekanın temel alt yapısından,servis-menüsüne, mimari projesinden, denetim mekanizmalarına kadar birçok teknik aşama elden geçiriliyor. Hiçbir meyhanenin diğerinin kopyası olmaması için büyük bir hassasiyet gösteriliyor.

Rakı Adabı
  “Biz rakı içeriz, öteki bütün içkilere rağmen. Belki de hepsine inat, “asıl içkimizdir” rakı. Ama rakının tadını çıkarmak için de sofrada “adabını” ister. Mezesi,sohbeti,karafı ve bardağı özenle seçilip sofra oluşturulur. 17. yüzyıldan itibaren meyhanelerin varolduğu İzmir’de, Alsancak bu anlamda öne çıkan bir bölge. Meyhane Modeli Projesi’nin iki alt konseptinden biri olan Klasik-Vintage Meyhane’nin ilk somut örneği Meyhane Sisim de Alsancak’ta hizmete girdi. Klasik-Vintage konseptinde meyhane geleneğini geleceğe en doğru şekilde taşıyabilmek için, geneleksel meyhanelerin tüm kodları günümüze taşınıyor. Gerçek bir meyhane deneyimi yaşatılması hedeflenen bu anlayış büyükşehirlerin yanı sıra Akdeniz Bölgesi’ndeki oteller ya da turistik merkezlerde, meyhane geleneğini turistlere tanıtmak için de tercih edilmesi gündemde. TURAD’ın kurucuları, yazarlar, gazeteciler, aydınlar ve damak tadına önem verenlerin bulunduğu bir danışma kurulunun çalışmaları ile bugünlere gelen proje, iş modelini geliştiren Yeni Rakı desteğiyle yoluna hızla devam ediyor. Menüleri EKS Mutfak Akademisi ekibi tarafından hazırlanan Meyhane Modeli Projesi’ne dahil olan meyhaneler uluslarası normlara göre  sadece meyhanelere özel geliştirilen bir denetleme sistemi ile TURAD adına TÜV Rheinland tarafından denetlenecek. Denetlemede belinlenen düzeyi aşabilen meyhaneler, alacakları sertifikaları mekanlarına asabilecekler. Eksik kaldıkları konular olursa TURAD eğitim vererek bu kurumları destekleyecek.


 
Fotoğraflar: Çimen Türk, Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi 4. Sınıf Öğrencisi.

16 Temmuz 2012 Pazartesi

İzmir'den Çıkan En Güzel Anne-Kız Kitabı

ANNESİNİN KIZI
Annesinin Kızı için lezzetli anılar ve tarifler

Kaybetmekte olduğumuz, belki de hiç tatmadığımız yöresel tarifler, anne-kız hikayeleriyle birlikte bir kitapta toplanıyor. Güler Sarıgöl Köymen'in proje tasarımını ve yönetimini üstlendiği annesininkızı, İzmir ve ilçelerinde yaşayan kırk bir kadının lezzete dair öykülerini ve tariflerini kayıt altına alarak gelecek nesillere devretmeyi amaçlıyor.

İki ana bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde, Güler Sarıgöl Köymen'in çocukluk anıları ve annesinin tarifleri, keyifli görsellerle birlikte sunuluyor. İkinci bölümdeyse, kırk anne-kızın, kendi sandıklarından çıkan örtüler ve mutfak malzemeleriyle gerçekleştirilen fotoğraf prodüksiyonlarıyla birlikte tarifleri ve geçmişe dair hikayeleri yer alıyor. Özel tasarımı, hikayeleri ve otantik tarifleriyle annesininkızı, okuyucuları çocukluk günlerine geri döndürerek, bu yöresel tatları yeniden keşfetmeye çağırıyor (http://www.boyutstore.com/urun/annesinin-kizi-kitabi.aspx).

Güler Sarıgöl Köymen, İzmirli bir reklamcı, tasarımcı. Geçmişle olan bağlarımızı Annesinin Kızı kitabında neredeyse beş duyuyla birden aktarıyor. Kitap çıkmadan önce taslaklarını gösterdiğinde ve anlatmak istediklerini söylediğinde çocukluğuma, genç kızlığıma, annenannemin, babaannemin mutfağına, bayram günlerine, düğünlere, sünnetlere ve cenazelere gitti-geldi yüreğim.

Annesinin Kızı sadece bir kitaptan oluşan bir proje değil, kitap tanıtımlarının yanında geçmişle yöresel yemekler aracılığıyla bağ kuran bir duygusal eylem. Annesinin Kızı'nı Facebook sayfasından da izlemek mümkün. http://www.facebook.com/#!/annesininkizi.com.tr linkini beğenerek belki güzel yemek bir yemek tarifi, belki de çocukluktan kalma bir anıyla geçmişle bağlarınızı güçlendirebilirsiniz.

Elinize ve yüreğinize sağlık tüm anneler ve onların kıymetini bilen kızları.

Ferah Onat

12 Haziran 2012 Salı

Alaçatı Kaçamağı


Yazan: Mehmet Büyükafşar, Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğrencisi
Yoğun geçen haftanın yorgunluğu zaman ilerledikçe daha çok artıyordu. Huzur veren tek şey müşterilerin sohbetlerine karışan, loş ışığın kavisleri arasında dolaşan müzik sesleriydi. Sadece benim yorgunluğum değil çalışanların yorgunluğu da göz ardı edilemeyecek bir gerçekti.

İşyerinde otururken bir yandan da akşam için planlar yapıyordum. Sürekli kaçış noktam olan Alaçatı’nın serin sahiline, çalışanlarımla birlikte gitmek birlikte çalıştığım arkadaşlarımın moral ve motivasyonları için iyi olacağını düşündüğüm küçük tatlı bir sürpriz olacaktı. İşyerinin kendi dünyalarındaki kayıp müşterileri kalkıp gidince, büromdan çıkıp herkesi topladım.

 -Arkadaşlar; kalan işlerinizi çok kısa bir şekilde halledin gidiyoruz, dedim. Bu sürpriz ilk değildi belki ama her defasında yeni bir sevinç kaplardı yüzlerini, buda en güzel yanıydı gitmenin…
İşlerimizi bitirdikten sonra, gecenin karanlığında başlayan yolculuğumuza koyulduk. Günün yorgunluk ve işle olan muhabbetleri azalırken heyecanımız artıyordu, Alaçatı. Arabadaki sıkışık hallerimiz, gülüşler muhabbetler ve tabi kendi aksini camda gören bakışların dalıp giden halleri yolculuğumuzu daha da güzelleştiriyordu… Bir saat süren yolculuğun ardından, arabayı park edip Arnavut kaldırımlı sokağa girdik, ağır ağır.

Uzaktan yüksek sesli ritmiyle yürek hoplatan gece kulüpleri belki bu gece bizsiz olacak ama sarı ışıklar altındaki vitrinlerle süslü, kalabalık turistlerle dolu sokak bizimle olmaya başlamıştı bile. Oturup muhabbete dalanlar, çarşıyı dolaşanlar, yürüyenler, bekleyenler, güneşten yanmış tenler ve daha nicelerini izliyordu gözlerimiz. Sonunda bir yer beğenip oturduk ve yemek yedik. Herkeste ayrı bir rahatlama ve teşekkür ifadesi vardı. Bunu görmek bunu yaşamak kadar güzeldi, sonuçta bir bütün olduğumuzu biliyorduk, maddi-manevi kazanç buydu…

Gecenin ilerleyen saatlerinde devam eden gezimiz bizleri sahile kadar götürdü. Kalabalığın gürültüsü ve görüntüsü gittikçe azalmış yerini yıldızlar ve yakamozlar almıştı. Sahil boyu ışıklar ve ışıkları belli olan tekneleri takip ediyordu gözlerimiz.
Kumsalda oturanlar gecenin o saatinde serin suların keyfini çıkaranlar ve romantik anları yaşayanlar, rahatsız etmeyen ambiyansın bir parçası gibiydi. Sessiz kalan bir aradan sonra kendimize göre bir yer bulup oturduk biz de. Sahili usanmadan arşınlayan dalgaların sesine konuk olduk.

Yaptığımız işin ardındaki bu etkinlikler bizleri ve çalışanları daha aktif ve verimli kılıyor. Benim kendi dünyamdaki iş böyle olmalıydı. İş arkadaşlarımızla biten güzel gezimiz böyleydi, yaşadıklarımız yazdıklarımdan çoktu.

Dönüşümüz biz daha oradayken başlamış gibiydi. Gidiş kadar neşeli olmayan bir dönüştü bizim için. Artık birbirimizle değil hayallerimizle konuşuyorduk cümle kurmadan. Bu da gecenin bittiğinin habercisiydi. Güzel olan her şeyde olduğu gibi bu gezimizde de sevincimiz kısa sürdü. Herkesi eve bırakıp, tatlı bir uykuya yolladıktan sonra, ben de evin yolunu tuttum, kulağımda dalga sesleri, gözümün önünde keyiften mest olmuş insanlar…

Alaçatı

4 Mayıs 2012 Cuma

İzmir'in Hıdrellezi

İzmir'de ilk kez yapılacak Boyoz Festivali, ne mutlu ki Hıdrellez sabahına denk geliyor. Bu yıl daha bir özenle kutlayacağız Hıdrellez'i. Hızır ile İlyas’ın gökyüzünde buluştuğu, dileklerin kabul olduğu gecenin sabahı dileriz güzelliklere açılan bir kapı olur.

Her 5 Mayıs akşamı İzmir sokakları çoluk çocuk, genç yaşlı hayata bağlı insanlarla dolar, İzmir’de. Romanlar ellerinde çalgıları caddelere neşe getirir. Sokak aralarında gizlice yakılan ateş üstünden atlamak için herkes sıraya girer. Balkonlardaki saksı dipleri, bahçelerdeki gül dalları dilek ağacına döner. Genç kızlar bohça bekler, yeni evliler beşik yapar, kiracılar ev maketleriyle hayallerini gerçek kılar.
6 Mayıs sabahı 7 beyaz (süt, un, peynir, şeker ve bilinmeyen diğer üçlü) sabah kahvaltısını süsler, yazılan dilekler denize atılır, bir sonraki yıla kadar olması beklenir.

Hıdrellez, gelen yazın müjdecisi, baharın coşkusu, İzmir’in mütemmim cüzüdür.
Türk mitolojisi sitesinde Hıdrellez çok güzel anlatılıyor: “Türk ve İslâm mitolojisinde önemli bir yeri olan Hızır, birçok inanış ve ritüele de kaynaklık etmektedir. Hızır inanışı ve Hızır-İlyas geleneğinin temelini kış mevsiminin son bulup baharın gelmesi, tabiatın canlanması esası teşkil eder. İnsanların bu vesileyle çeşitli inanmalar neticesinde yaptıkları tören ve kutlamalar vardır. Esas itibarıyla Türk dünyasının birçok bölgesi ve Türkiye’de bahar bayramlarının en önemlisini oluşturur.” Devamını http://www.turkmitolojisi.org/?p=140 adresinden okuyabilirsiniz.
Sezen Aksu, güzel bir şarkıyla bugünü anlatıyor.
Bahar oldu aman
Al kese astım gül dalına
Adadım yarin adına
İki göz oda
Dağ yeşil, dallar yeşil
Uyandılar bayrama
Her gönül şen
Bir benim bahtım kara
Kokuyor buram buram
Fulyalar vakit tamam
Bir bana uğramadı
Bu bahar bayram
Ağlama hıdrellez
Ağlama be bana
Acı ektim yerine
Aşk yeşerecek
Başka bahara
Ne yolu var ne izi
Tanıdık değil yüzü
Dileğim Allah

25 Nisan 2012 Çarşamba

Arkas Sanat Merkezi, Ege'nin Geçmişine Resimlerle Işık Tutuyor

Son günlerde otobüs duraklarındaki reklam panolarından bize geçmişten bakan güzeller güzeli dilber Arkas Sanat Merkez'ine çağırıyor bizleri. Dilber, Arkas Sanat Merkezi'ndeki resim sergisinde altın varaklı çerçevenin içinden göz kırpıyor İzmirliler'e. Sanki İzmirli güzellere "Var mı bugün benden güzeli" diyor.

Batılının Fırçasından Ege'nin Bu Yakası isimli resim sergisi, küçük bir Avrupa kenti müzesi tarzında düzenlenmiş Fransız Kültür Merkezi'nde İzmirli sanatseverlerle buluşuyor 16 Nisan-30 Haziran tarihleri arasında. Sergi, 150 yıllık bir zaman diliminnde İstanbul ve İzmir çevresindedönem gündelik hayatı, Osmanlı egemenliğindeki toprakları kimi zaman harem tasvirleriyle kimi zaman yöresel kıyafetler içindeki halkı ile gösteren resimleri içeriyor. Yüzün üzerindeki değişik eserde Zonaro, De Mango, Preziosi, Brest, Ziem, Curtovich, Warnia-Zarzecki, Boulanger, Ernst gibi toplam 52 sanatçının emeği bulunuyor. Sergide Anadolu topraklarından birçok görüntü var ama ressamların hiçbiri Türk değil. Sergideki eserlerin ait olduğu dönem, resmin hala yasak olduğu bir dönem, henüz fotoğraf yaygınlaşmamış, tek tük Türk ressam var bilinen. Yabancıların gözünden o dönemin Anadolu insanını görmek te ayrı bir deneyim. Her bir tablo sanki 1900'lü yıllara ait bir film hatta bir dizi gibi. Her bir tablonun kendine özgü öyküsü var ve saatlerce karşısına geçip izlenmeye değer. Hatta bir sanat tarihi ya da ressamla gezmek gerek sergiyi, bilemediklerimizi, göremediklerimizi anlamak için.

Sergi bazı günler o kadar kalabalık oluyor ki... Açılışlar dışında dolmayan sergi salonlarına inat burada öğrenciler resim öğretmenleriyle, yetişkinler sanat uzmanlarıyla geziyor. Sanki bir an Paris ya da Roma'da bir sanat merkezinde gibi hissediyor insan.

Haziran ayından sonraki sergileri merakla bekleyeceğiz. Bakalım hangi ressamlar gelecek.

Ferah Onat
Resim: http://www.arkassanatmerkezi.com/

30 Mart 2012 Cuma

Uluslararası İzmi Film Festivali- Yeniden

12. Uluslararası İzmir Film Festivali 21-28 Nisan 2012 tarihleri arasında körfezde yeniden sinema rüzgarları estirecek. Yıllarca Oğuz Makal önderliğinde DEÜ GSF Sinema Televziyon Bölümünün çabalarıyla düzenlenen festivalin tekrar hayat bulduğunu görmek çok sevindirici.

Festivallerden birkaç tanesinde ben de çalışmıştım.
Festivale emek veren GSF Hocalarını, özellikle
Oğuz Makal, Ragıp Taranç, o dönemdeki araştırma görevlilerini ve hocaları unutmamak lazım. Onlar, sponsorluk kelimesinin özel sektör tarafından anlaşılmadığı, fonların son derece kısıtlı olduğu, internetin adının bile duyulmadığı bir dönemde dünya sinemasıyla bizleri tanıştırmışlardı. Onlarca yabancı yönetmen, yüzlerce bağımsız film gelmiş, doyasıya saatlerce film izlemiştik. Dilerim günümüz gençleri de cep telefonu ve bilgisayar ekranından kafalarını kaldırıp beyaz perdenin büyülü dünyasının keyfini çıkarırlar.

Festival için hazırlanan basın bülteninden...
Köklü tarihsel geçmişi, kültürel mozaiği ve farklı kültürleri bir arada barındıran yapısıyla tanınan İzmir, sinema dünyasını yeniden ağırlayacak.
Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Füzün tarafından yapılan açıklamada Uluslararası İzmir Film Festivali’nin, 21-28 Nisan 2012 tarihleri arasında düzenleneceği belirtildi. 1989-2000 yılları arasında “Uluslararası İzmir Film Festivali” olarak düzenlenen ve İzmir’in sinema alanında önemli bir açığını kapatan etkinlik; Başbakanlık Tanıtma Fonu, Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir Kalkınma Ajansı destekleri ve İzmir Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Rektörlüğü işbirliğiyle 11 yıl sonra yeniden hayata geçiriliyor.
Güçlü bir destekle ve deneyimli bir ekiple yola çıktıklarını söyleyen Prof. Dr. Mehmet Füzün yaptığı açıklamada “Festivalin, uluslararası ve ulusal çaptaki filmleri, sinema sanatçılarını İzmir halkıyla buluşturmayı, gelişen sinema sektörüne genç yetenekleri kazandırmayı, perdelere yansıyamayan eserlerini izleyiciye ulaştırmayı amaçladığını” belirtti. Prof. Dr. Füzün, “Uluslararası Festivalin sadece İzmir’e değil, Ege Bölgesine, Türkiye’ye ve Dünyaya hitap edeceğini ve böylelikle Expo 2020’ ye de hazırlanan güzel İzmir’i bir kültür odağı haline getirmeyi" hedeflediğini vurguladı.
Programında ulusal uzun metraj film yarışması, kısa film ödülleri, dünya sineması örnekleri, yurtdışından üniversitelerle sinema çalışmaları, atölyeler, sergiler ve söyleşiler yer alacak olan Festivale ilişkin bilgi ve başvuru formlarına www.izmirfilmfest.com adresinden ulaşılabilir.

29 Mart 2012 Perşembe

Boyoz Festivali

Boyozun, yani her gün simite alternatif yiyebileceğimiz yuvarlak böreğin festivali de olur muymuş, demeyin. İzmir'den uzağa gidince ilk özlenilen yiyecekler sırasında liste başı boyoz oluyor. Çünkü başka hiçbir şehirde boyoz yok! İstanbul'da birkaç fırın yapmaya çalışıyormuş ama aynı lezzet tutmuyor. Boyoz da bizim şehrimizin simgesi. http://www.facebook.com/?ref=tn_tnmn#!/boyozfestivali linkini tıklayarak gelişmeleri izleyebilirsiniz.
Ferah Onat

20 Mart 2012 Salı

İzmir'in Çiçekleri, Kuşları

İzmir'in çiçekleri,
Sümbülleri, nergisleri,
Şebboy ve karanfilleri,
Nereye gittiniz?



Hani ninemin bahçesiydi, Teyzemin balkonuydu evleriniz?

Bu şehrin ağaçları,
Ihlamurları, incirleri,
Mis kokulu mandalinaları,
Salkım salkım üzümleri
Nereye gittiniz?
Hani amcamın bahçesiydi,
Dayımın bağlarıyla evleriniz.

Bu şehrin çocukları,
Ağaç tepesinde dut toplayan
Kapı önünde meşe oynayan
Dağ bayır gezip, kaybolmayan
Nerelere gittiniz?
Hani tüm sokaklardı,
Koruluklardı oyun evleriniz.
Apatman katlarına mı gizlendiniz?

Bu şehrin kuşları,
Güvercinleri, serçeleri,
Karatavukları ve yalıçapkınları.
Tıpkı sesleriniz gibi
İsimlerinizi ne çabuk unuttuk?
Şehrin en güzel çiçekleri, ağaçları,
Cıvıldayan çocukları gibi
Siz de şehri terkettiniz.
Tozu, toprağı, soluk binaları
Arabaları, delik deşik yolları
Dumanlı havayı ve çöp kokularını
Kornayı ve fren seslerini
Bize bıraktınız.
İzmir'i bıraktınız, gittiniz.
Fotoğraflar: Sümbül ve Yalıçapkını
Yazan: Ferah Onat, Mart 2012.




15 Mart 2012 Perşembe

İzmir ve Balkonlar

Bir Ege kenti olan İzmir’le hemen hemen aynı paralelde olan, deniz kıyısındaki kentlerden ne iklim ne de doğal güzellik yönünden hiçbir farkı yoktur. Ancak bir İzmirli hatta bir Türk olarak Ege ve Akdeniz’e kıyısı olan kentlere gittiğinizde sıradan yerleşim yerlerinde bile ilk dikkatinizi çeken çiçekli, süslü balkonlardır. Özellikle İtalya’da birbirinden eski ve dökük diyebileceğimiz evler kapı girişinden balkonlarına çiçekler, rengarenk saksılar, insanın içini ısıtan objelerle süslüdür.

Son zamanlarda özellikle Facebook’ta o kadar çok sayfada Akdeniz ülkelerinden fotoğraflar var ki baktıkça görsel bir şölende hissediyor insan kendini. Oysa gerçek hayata çıkıp baktığınızda şehrin dar sokaklarında, suratsız apartmanlarında birkaç güzellik aradığınızda hiçbir şey bulamıyorsunuz. Soğuk geçen kış ayları belki bahane olabilir ama insanlarımız dışarıdaki hayatı hiç önemsemiyor. Yerlere çöp atıyor herkes-genç-yaşlı-eğitimli-eğitimsiz fark etmeden. Sararan otları kimse temizlemiyor, yollar zaten belediye sayesinde savaş alanı gibi. İnsan bazen bu şehirde insanların kör olduğunu bazen de hiç mimar, içmimar, ressam olmadığını varsa da onların sadece lüks konutları ve otelleri yaptığını düşünüyor. Sokakta yaratıcılık, bahçelerde düzen ve güzellik hiç yok gibi. Vapurdan şehri gördüğünüzde tek gördüğünüz çok katlı sevimsiz binalar. Sayfiye yerlerini de şehrin çirkin sokaklarına benzetmeye uğraşıyoruz, azimle.

Karşıyaka’nın “güzel” dediğimiz belli sokakları bile Akdeniz şehirlerine kıyasla o kadar vasat güzellikte ki… Oysa ne iklim farklı, ne coğrafi konum.  Hatta bu şehrin insanları birçok Avrupa şehrindekine kıyasla hem daha güzel, hem de daha cana yakın.

Özellikle Avrupa ülkelerine sık gidip gelenlerde şehrin kaderine acıma, gelecek için umutları yitirme düzeyi çok üst seviyelere tırmanıyor son yıllarda. Ama herkes kendi kapısının önünü süpürse diye başlamayalım ama en azından bulduğu her toprak parçasına bir şeyler ekse, balkonlarını rengarenk saksılar ve çiçeklerle doldursa, boş duvarları tertemiz boyasa, hatta çocuklara, gençlere ya da eli fırça tutanlara resimler çizdirse ne olur? Benim bunları görmeye çok ihtiyacım var, evime giderken cıvıl cıvıl sokaklar ve balkonlar görsem işten daha dinlenerek dönerim herhalde. Ya siz? İzmir’i daha güzel bir şehir olarak hayal etmek istemez miydiniz?
1. fotoğraf: İtalya'dan balkon görüntüsü, 2. fotoğraf Kaya Prestige otelinden İzmir manzarası.
Ferah Onat