16 Ağustos 2011 Salı

Efsanevi Labirentin Sırrı

Konak Vapur İskelesine arkamı verdim, dümdüz karşıya yürüdüm, İzmir’in simgelerinden bir tanesi olan saat kulesinin yanından kıvrıldım ve işte karşımda Kemeraltı Efsanesi! Efsane aslında labirent gibiydi, karşılıklı dükkanların bulunduğu (işportacılar, dönerciler, şerbetçiler, kuyumcular, baharatçılar, kitapçılar, kırtasiyeler) esnafların insanlara seslendiği, turistlerin kol gezdiği, dar sokaklardan oluşan ve hemen hemen herkesin ufak bile olsa bir anısının bulunduğu güzide bir labirent.. Yıllar boyu dahi dolaşsanız, hangi yolun nereye çıktığını asla hatırlayamayacağınız eşsiz bir labirent.


İnanır mısınız, eskilerin dediklerine göre; esnaflığın ve ticaretin öğretilip, öğrenildiği yer olarak bilinen Kemeraltı’nda insan, abartısız olarak tüm eksiklerini tamamlayabilir ve ne istiyorsa bulabilirmiş. Buna tam olarak inanmayan bendeniz, efsaneyi doğrulamak için Kemeraltı’nı karış karış gezip, olaya derinden göz atmak istedim. Ve işte sonuç: efsane kesinlikle doğru! Bunu, liseye yeni başladığım zamanlardaki kız arkadaşımın çok beğendiği ve o yıldan beri arayıp da bulamadığım parfümü bulduğum zaman kesin olarak onayladım! Ve çok açık bir şekilde anladım ki Kemeraltı’ndaki esnafların başlıca ve en önemli geçim kaynakları kotçuluk ve giyim üzerine. Hemen hemen iki dükkandan birinde onlardan olduğunu görmek hiç de zor değil. Arkalarından uygun bir müzik gelir; ellerini kollarını müziğe uygun olarak sallayarak şöyle seslenirler size: ’Bir saniye bakar mısın?’ ve eğer boş anınıza gelip bir saniye bile olsun onlarla göz teması kurarsanız bütün gününüzü kıyafet denerken geçirebilirsiniz!

Tam derinliklere indiğimde kayboldum sanarken 80’li yaşlarında bastonuna yaslanıp dinlenmekte olan tatlı mı tatlı, uzun sakallı bir bilgeye rastladım ve küçük bir yardım sayesinde, oturup birkaç dakika sohbet etme şansı yakaladım. Bana Kemeraltı’nı Kemeraltı yapan bir diğer şeyi; Halim Ağa Çarşısı’ndan Hisarönü’ne giden yol üzerinde, bir tarafı Hisar Camisi’ne, diğer yanı ise Bakır Bedesteni’ne bitişik olan Tarihi Kızlarağası Hanı ile ilgili küçük bilgiler verdi. Han, Hacı Beşir Ağa’nın diğer hayır eserlerini yaşatmak için vakfettiği binalardan biri olup ayakta kalmayı başarmış en önemli örneklerindenmiş. Avlusunun ortasında bulunan mescid’in dini özelliğini yitirmiş olması üzüyordu onu, fakat yerini aldığı halı-kilim mağazaları ve kahvehanelerin orayı diri tutan şeylerden olduğunu da ekliyordu yaşlı adam.

Ayrılık vakti gelmişti. Vapura doğru ilerlerken dönüp arkamı baktım son bir kez hiçbir zaman eksilmeyen kalabalığa doğru. Ve gördüm ki insan, Kemeraltı’nda zamanın nasıl geçtiğini gerçekten anlamıyor…
Yazı İletken Gazetesi Kemeraltı Ekinde Yayınlandı. http://iletisim.yasar.edu.tr/wp-content/uploads/2011/08/iletken_kemeralti.pdf