10 Mayıs 2011 Salı

Bir Sonraki İstasyon; BORNOVA


1-Kuş Evleri (Serçe Sarayları)
Uzun bir süredir; haftanın yedi günü, aynı ritimde, aynı bilinmeyen amaç için, aynı şeyleri yapmaya devam ediyorum. Metronun merdivenlerinden, kalabalığın kayganlığında, ufalıyormuş hissiyle hızlı hızlı çıkıyorum. Yaşam dediğimiz tat, külahtan çok çabuk akıyor gibi görünse de bunu yavaşlatmak, belki de durdurmak elimde diye düşünürken fırlatıyorum kendimi metrodan dışarı. Eğer siz de şu sıralar benzer bir süreçten geçip Bornova’dan merkeze doğru gidecekseniz, ilk olarak seçimlerin yaklaşmasıyla hız kazanan propaganda çalışmalarıyla karşılaşacaksınız demektir. Her yerde afiş bombardımanına tutulmuş duvarlar, el ilanları, gürültü, patırtı. Bunların arasından sıyrılıp ara yollardan yürüyerek, birçok öğrencinin uğrak yeri Küçük Park’ın hemen kıyısından, adını kendinde pek barındırmayan Büyük Park’a doğru yol alıyorum. Yol güzergâhımda değişen bir şey yok. Her zamanki gibi işe giderken kullanığım yollar.

Kuşlar Kanatlarımız Altında

Bornova ilçesi birçok kültüre ev sahipliği yapmış eski bir yerleşim yeri. İçerisinde birçok tarihi yapı barındırıyor. İzmir kentinin ruh halini en çok Bornova’nın bu sokakları ve binaları yansıtıyor sanırım. Modernleşmenin getirdiği o parlak öğeler ve düzlükler var çoğu yapılarda ancak tarihin kokusunu yüzünüze vuran tek tük de olsa eski yapılar da var. Hepsi iç içe geçmiş. Bu ruh haliyle Uğur Mumcu Kültür Merkezi girişinden ilk adımımı atıyorum Büyük Park’a. Beni üç serçe karşılıyor. Serçeleri çok severim ve iyi tanırım. Bu tanışıklıktan olsa gerek karga ve kumrularla da aram iyidir. Yeşil papağanın sesini de evimizde beslemiş olduğumdan bilirim. Bu o ses evet. Peki Mavi baştankara nasıl bir kuş acaba? Tüm bunları Büyükşehir belediyesinin başlattığı “Kuşlar Kanatlarımız Altında” projesi için parka yerleştirilen levhaları gezerken düşünüyorum.

Bu türlerin hepsini bu parkta görebilmeniz mümkün. Size düşen sadece boş bir banka oturup ağaçlara asılı olan Serçe Saraylarını izlemek. Kültürümüzün belki de en güzel özelliklerinden biri olan “Kuş Evi” geleneği ile yakından bir ilgim var uzun zamandır. Kuş evi ya da Serçe Sarayı; kuşların barınmaları için yapılan ve ait olduğu mimarinin özelliğini de taşıyan özel yuvalardır. Kuş evleri ile ilgili kendimce araştırmalar yapmış ve İzmir’deki çeşitli Kuş Evleri’ni görmek için kendi kendime geziler yapmıştım geçen senelerde. Hatta o kadar etkilenmiştim ki “Serçe Sarayı” isimli bir kitap projesine başlamıştım, ancak sonra vazgeçtim. Nesli tükenmekte olan Serçeler ve diğer kuşlar için gerçekten de harika bir proje bu. Beni çok heyecanlandırdı. Duyduğum o seslerle ve Büyük Park’ın kendine has atmosferiyle zamanı gerçekten yavaşlattım. İzmir’de nefes alan ve nefes veren böyle parklar bulmak güç. Benim tavsiyem fırsat bulur bulmaz Büyük Park’ı ve kuşları bir ziyaret edin. Ve sonrasında da ayağınızı buraya alıştırın. Emin olun onlar da kanatlarını size açmış bekliyor olacaklar.


Yazan: Türker Özşekerli, Yazar, Yaşar Üniversitesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğrencisi

6 Mayıs 2011 Cuma

Kemeraltı Bizi Çağırıyor

Kemeraltı’nın her köşesi başka bir renk, başka bir öykü... Şerbetçisinden turşucusuna, müzisyeninden simitçisine, dilencisinden eylemcisine, işportacısından baloncusuna ayrı bir masal saklı her bir taşında.

Saat kulesindeki popstar prenses, kurukahveciler, baharatçılar, taze meyve suları gelenlere enerji veriyor. Gelinlikler, sünnetlikler, takılar, tokalar, cıvıl cıvıl kumaşlarla her vitrini ayrı bir rüya vaadediyor. Bakırcılar, gümüşçüler, boncukçular, iplikçiler el emeğinin göz nurunun değerini hatırlatıyor.

Yorgun yüreklere kahve, karnı acıkana en ucuzundan bir öğün, sevdiğini özleyene en güzelinden binlerce çeşit hediye bulabilmek insana yaşama sevinci veriyor.

Çin işi, japon işi, hint işi, Anadolu işi bezemeler, boyamalar, işlemeler, oymalar, kakmalarla kimi sokaklar bir dünya pazaryerini andırıyor.

Kemeraltı, alışveriş merkezlerinin tüketen havasından çok uzak. Daha çok benim, daha çok senin, çok „ikimizin“ havasında bir yer Kemeraltı. Burada vitrinler ışıklı ve gereği kadar şık. Camlar ve bol sıfırlı etiketler esnafla müşteriyi birbirinden uzaklaştırmıyor. Burada insanlar tek sesli değil çok sesli, çok dilli, çok memleketli. Sadece Mardinli, Antepli, Balıkesirli, Samsunlu, Kastamonulu, Ordulu aynı zamanda İzmirli. Sadece İzmirce değil Yunanca, Arapça, İspanyolca, İngilizce, Lazca, Kürtçe ve daha birçok dilde ve lehçede kucaklıyorlar birbirlerini.

Değişen herşey gibi Kemeraltı da değişiyor ama adeta değişimle sevişiyor. Yeni gelen her farklılık kendini bir şekilde buraya kabul ettiriyor. Krizler yüzünden kapanan dükkanlar üzüyor bir tek, işsiz kalanları düşündükçe. Belki bu yüzden sokaktaki dilencilerin, müzisyenlerin sayısı gün geçtikçe artıyor. Bir yandan da otantik ürünlerin değerlerinin artması insana umut veriyor. Kemeraltı, özellikle Kızlarağası Hanı gümüş, seramik, el işi gibi otantik ürünlerin birarada olduğu bir renk ve emek şöleni sunuyor gezginlere.

Gündemde ne varsa Kemeraltı'nın seslerinde, yazılarında, mallarında yerini buluyor. Dizilerde kullanılan çantalar, ayakkabılar, giysiler, takılar, son model sınav kitapları, parfümeri ve ilacın en yenileri hep burada. Esnafın naralarındaki sözlerden, müzisyenlerin şarkılarına kadar herşey televizyondan günlük yaşama geçiyor.


İzmir limanına gelen gemilerdeki turistler Kemeraltı’na daha bir turistik çarşı havası vermiş. Insanın canı tebdil-i kıyafet gezip turist gibi hissetmek, esnafın sempatik İngilizcesiyle, İtalyancasıyla konuşup keyiflenmek istiyor. Dericiler, çantacılar, kuyumcular turist trafiğinin en yoğun olduğu yerler olarak turistleri çekiyor. Alışveriş merkezine kaçan İzmirliyi tekrar çarşıya çekmenin yolu nedir bilinmez ama görünen o ki turistler ve yerli gezginler tadını güzel çıkarıyor Kemeraltı'nın.

Yaşadığı ekonomik ve sosyal değişimler sonucunda bir sürü ticari ve sosyal soruların yanıtlanması gereken otantik çarşı Kemeraltı her zaman gidenlerin duygularını harekete geçiren, bazen yoran ama her zaman keyif veren bir yer olmaya devam ediyor.
Ferah Onat
Fotoğraflar: Özge Güneş, Müjde Olcayto, Dilara Karakahya, Aylin Aktaş, Evren Ak (Yaşar Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Öğrencileri- 2010, Bahar)