5 Temmuz 2011 Salı

Kordon'da Bir Bardak Olsam

Falih Rıfkı Atay’ın aktardığına göre Başkumandan Atatürk, yanında subaylar olmadan, tek başına şehri gezmeye çıkmış. Devrin ünlü oteli Kramer’e gitmiş. Otelin lokantası bir hayli kalabalıkmış. Garsonlar tek başına gördükleri Mustafa Kemal’i başta tanıyamamışlar ve yer olmadığını söylemişler. Sonra içeridekilerden biri tanıyınca, ortalığı bir telaş alıyor ve hemen Atatürk’e yer buluyorlar. Atatürk rakısını söylüyor. Sonra yanındaki şefe soruyor:
- Kral Konstantin, bu otele gelip rakı içti mi?
- Hayır Paşa efendimiz.
- Öyleyse İzmir’i niye almak istemiş ki?
Dilden dile yıllar yılı dolaşan bu anı İzmirliler arasında sık sık anlatılır. Kordon'da gün batımında bir kadeh rakı, şarap, bira, buzlu kola ya da sıcak çay içmenin keyfi neyle kıyaslanabilir ki? Ilık imbatın getirdiği denizin kokusu sanki bardak içindeki içeceğe ayrı bir lezzet verir. Yanında ister peynir, ister buzlu badem, ister patates ya da kumru olsun imbattır belki de Kordon'da içileni eşsiz kılan. Kentin gürültüsünden, çalışma hayatından kaçıp Kordon'a sığındığımızda elimizdeki bardaktan alacağımız keyif sakinleştiriciden çok daha güçlü bir etki gösterir. Rakımız, şarabımız, biramız ya da çayımız bittince her türlü gerginlikten arınarak bambaşka bir insan olarak eve dönülür. Dünyanın hemen her yerinde deniz kenarında bir şeyler içmek keyif verir ama kendi memleketinde ve imbatın keyfinde, onlarca güzel insanın eşliğinde içilen bir bardak içeceğin keyfi başkadır. Bir nesne olsan ne olmak isterdin diye sorsalardı, derdim ki:
Kordon'da bir bardak olsam
İçime keyif konsa,
Günbatımında imbatla
O keyfi sana sunsam
İçince güneşin yaktığı yanakların
Daha bir pembe olsa
Mercan rengi güneş
Bizi seyre dalsa
F.Onat
Fotoğraf: http://b-posh.blogspot.com/, fotoğrafın sahibi isimsiz ama eminim Kordon'da rakı içmiştir...